dram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mart 2014 Pazar

Bugün ölüme rastladım, gülümsedim ve dedim ki ver bir alt dudak… (Charles Bukowski)


Karanlık İşler
Tiyatronun sıra dışı mekanlarda sergilenmesi herkesin olduğu gibi benim de ilgimi çekmiştir. Tek kişilik bir tiyatro oyununu zifiri karanlıkta izleseydiniz ne olurdu? Sahneyi göremiyorsunuz, oyuncuyu göremiyorsunuz sadece oyuncunun sesi ve müzikler var. Zifiri karanlıkta yaptığı işlerle pek çok insanın ilgisini çeken Karanlıkta Yemek mekanı tiyatro oyunlarını da zifiri karanlıkta seyirciyle buluşturuyor. Galata’daki mekanda zifiri karanlıkta icra edilen ve Charles Bukowski’yi canlandırıldığı Sokak Felsefesi adlı oyununa gittim. Tiyatro ve dublaj sanatçısı Orçun Çıtır'ın karanlıktaki performansı Bukowski'ye hayat vermiş.

Mekana Girş
Oyunun öncesinde mekana girerken tüm konuklar arka arkaya tek sıra olduk. Sağ elimiz önümüzdeki kişinin omzunda, en başta mekanın işletmecisi Nuri Kaya rehberliğinde zifiri karanlıktaki salona girdik. Karanlıkta bizi tek tek masalarımıza oturttu ve önümüzdeki birayı gösterdi. Herkes yerini aldıktan sonra tek kişilik Sokak Felsefesi başladı.

Karanlıkta İşler Bukowski
Bar Kelebeği Bukowski
Charles Bukowski denince akla ilk gelen şey elbette bira. Biz de soğuk biralarımızı içerken Bukowski’yi dinlemeye başladık. Sedat Demirsoy’un uyarladığı ve yönettiği oyunda Charles Bukwski’nin hayatından belli kesitler yer alıyor. Sert bir metne sahip oyunda Bukowski, hayata, kadınlara, insanlara, alkole, edebiyata ve kendisine olan bakışını sözlerini sakınmadan dile getiriyor.

Oyundan iki cümle
Oyundan aklımda kalan iki cümle oldu. İlki ölüme karşı koymanın bu kadar pervasız ve dalga geçer bir anlatımla söylenmesi: Bugün ölüme rastladım, gülümsedim ve dedim ki ver bir alt dudak…
Neredeyse hayatının her anını alkollü geçiren ve her daim içen Bukowski içmenin de hallerini şöyle özetlemiş: Eğer kötü bir şey olduysa unutmak için içersin; eğer iyi bir şey olduysa kutlamak için içersin ve eğer hiçbir şey olmadıysa bir şeyler olsun diye içersin…

Bir günlüğüne Bukowski olmak
Pis Moruk adıyla anılan Charles Bukowski, gerçeği yalnızca gerçeği tüm çıplaklığıyla, sakınmadan, özentisiz ve içinden geldiği gibi söyleyen bir adamdı. Adeta maskeli balo olan bir dünyada yalan dolan olmadan, çıkar gözetmeden, eğilmeden bükülmeden var olan moruk. İnsan özenmiyor değil. Düşündüm bir gün sadece bir gün Charles Bukowski gibi davransak, herkes eteğindeki taşları dökse, hayata, insanlara dair düşüncelerini ağzına geldiği gibi, sakınmadan söylese insanlar ne kadar rahatlardı. Bütün psikolojik sorunlar çözülür, ruhu hafiflerdi. Ancak insanın onca yıl pek çok taviz, eğilip bükülme, bazen yalan ve dolanla kurduğu dünya bir günde yıkılırdı. Herkes Bukowski olsaydı dünya çok daha dürüst olurdu ama… Oyuna mutlaka gidin hele ki karanlıkta ayrı bir güzel.

Karanlıkta İşler
Karanlık İşler Nuri Kaya
Sıradışı bir mekan, bilenler bilirler bütün işler zifiri karanlıkta oluyor. İlk önce Karanlıkta Yemek ile tanıdım bu mekanı. Sonra çeşitli performans gösterilerinin de olduğunu duydum ve ilk deneyimim Karanlıkta Bukowski oldu.
Oyun öncesi “Karanlık İşler”i organize eden Diyalog Derneği Başkanı Nuri Kaya ile sohbet etme imkanımız oldu. Mekan ve yapılanlar hakkında bilgi veren Nuri Kaya, mekandaki diğer performansları anlattı. 769 Yahudinin İkinci Dünya Savaşı sırasında bir gemi içinde yaşadıkları Struma Trajedisi’nin dokunaklı bir performans olduğunu söyleyen Nuri Kaya Galata ve Karaköy’deki genelevin 1300 yılından günümüze hikayesinin anlatıldığı 3 saatlik Mektep oyunun da sıra dışı olduğunu söyledi. Mektep oyununun sonunda şu anda Karaköy Genelevi’nde çalışan bir kadının da kendi yaşamından bazı anları anlattığını söyledi. Sıra dışı değil mi? Karanlıkta İşler’in diğer etkinlikler ile ilgili buradan bilgi alabilirsiniz. Aşağıdaki videoda ise oyunun başka bir mekandaki performansından küçük bir kesit var, sizi aldatmasın böyle bir aydınlık hiç olmadı

Karanlıkta İşler

Bugün ölüme rastladım, gülümsedim ve dedim ki ver bir alt dudak… (Charles Bukowski)


Karanlık İşler
Tiyatronun sıra dışı mekanlarda sergilenmesi herkesin olduğu gibi benim de ilgimi çekmiştir. Tek kişilik bir tiyatro oyununu zifiri karanlıkta izleseydiniz ne olurdu? Sahneyi göremiyorsunuz, oyuncuyu göremiyorsunuz sadece oyuncunun sesi ve müzikler var. Zifiri karanlıkta yaptığı işlerle pek çok insanın ilgisini çeken Karanlıkta Yemek mekanı tiyatro oyunlarını da zifiri karanlıkta seyirciyle buluşturuyor. Galata’daki mekanda zifiri karanlıkta icra edilen ve Charles Bukowski’yi canlandırıldığı Sokak Felsefesi adlı oyununa gittim. Tiyatro ve dublaj sanatçısı Orçun Çıtır'ın karanlıktaki performansı Bukowski'ye hayat vermiş.

Mekana Girş
Oyunun öncesinde mekana girerken tüm konuklar arka arkaya tek sıra olduk. Sağ elimiz önümüzdeki kişinin omzunda, en başta mekanın işletmecisi Nuri Kaya rehberliğinde zifiri karanlıktaki salona girdik. Karanlıkta bizi tek tek masalarımıza oturttu ve önümüzdeki birayı gösterdi. Herkes yerini aldıktan sonra tek kişilik Sokak Felsefesi başladı.

Karanlıkta İşler Bukowski
Bar Kelebeği Bukowski
Charles Bukowski denince akla ilk gelen şey elbette bira. Biz de soğuk biralarımızı içerken Bukowski’yi dinlemeye başladık. Sedat Demirsoy’un uyarladığı ve yönettiği oyunda Charles Bukwski’nin hayatından belli kesitler yer alıyor. Sert bir metne sahip oyunda Bukowski, hayata, kadınlara, insanlara, alkole, edebiyata ve kendisine olan bakışını sözlerini sakınmadan dile getiriyor.

Oyundan iki cümle
Oyundan aklımda kalan iki cümle oldu. İlki ölüme karşı koymanın bu kadar pervasız ve dalga geçer bir anlatımla söylenmesi: Bugün ölüme rastladım, gülümsedim ve dedim ki ver bir alt dudak…
Neredeyse hayatının her anını alkollü geçiren ve her daim içen Bukowski içmenin de hallerini şöyle özetlemiş: Eğer kötü bir şey olduysa unutmak için içersin; eğer iyi bir şey olduysa kutlamak için içersin ve eğer hiçbir şey olmadıysa bir şeyler olsun diye içersin…

Bir günlüğüne Bukowski olmak
Pis Moruk adıyla anılan Charles Bukowski, gerçeği yalnızca gerçeği tüm çıplaklığıyla, sakınmadan, özentisiz ve içinden geldiği gibi söyleyen bir adamdı. Adeta maskeli balo olan bir dünyada yalan dolan olmadan, çıkar gözetmeden, eğilmeden bükülmeden var olan moruk. İnsan özenmiyor değil. Düşündüm bir gün sadece bir gün Charles Bukowski gibi davransak, herkes eteğindeki taşları dökse, hayata, insanlara dair düşüncelerini ağzına geldiği gibi, sakınmadan söylese insanlar ne kadar rahatlardı. Bütün psikolojik sorunlar çözülür, ruhu hafiflerdi. Ancak insanın onca yıl pek çok taviz, eğilip bükülme, bazen yalan ve dolanla kurduğu dünya bir günde yıkılırdı. Herkes Bukowski olsaydı dünya çok daha dürüst olurdu ama… Oyuna mutlaka gidin hele ki karanlıkta ayrı bir güzel.

Karanlıkta İşler
Karanlık İşler Nuri Kaya
Sıradışı bir mekan, bilenler bilirler bütün işler zifiri karanlıkta oluyor. İlk önce Karanlıkta Yemek ile tanıdım bu mekanı. Sonra çeşitli performans gösterilerinin de olduğunu duydum ve ilk deneyimim Karanlıkta Bukowski oldu.
Oyun öncesi “Karanlık İşler”i organize eden Diyalog Derneği Başkanı Nuri Kaya ile sohbet etme imkanımız oldu. Mekan ve yapılanlar hakkında bilgi veren Nuri Kaya, mekandaki diğer performansları anlattı. 769 Yahudinin İkinci Dünya Savaşı sırasında bir gemi içinde yaşadıkları Struma Trajedisi’nin dokunaklı bir performans olduğunu söyleyen Nuri Kaya Galata ve Karaköy’deki genelevin 1300 yılından günümüze hikayesinin anlatıldığı 3 saatlik Mektep oyunun da sıra dışı olduğunu söyledi. Mektep oyununun sonunda şu anda Karaköy Genelevi’nde çalışan bir kadının da kendi yaşamından bazı anları anlattığını söyledi. Sıra dışı değil mi? Karanlıkta İşler’in diğer etkinlikler ile ilgili buradan bilgi alabilirsiniz. Aşağıdaki videoda ise oyunun başka bir mekandaki performansından küçük bir kesit var, sizi aldatmasın böyle bir aydınlık hiç olmadı

24 Şubat 2014 Pazartesi

Tiyatronun klasik trajedisi Hamlet, Moda Sahnesi’nde modern bir yorumla sahneleniyor. Oyuncuların performansı sahnenin düzeni ve oyunun akışı görülmeye değer.

Hamlet Moda Sahnesi
Tiyatro blogumu kurma amacım olan iyi bir tiyatro izleyicisi olma isteğini yerine getirirken tiyatro denince akla ilk gelen Shakespeare’in oyunlarını ve özellikle Hamlet’i izlemek kaçınılmazdı. Bu sebeple soluğu Moda Sahnesi’nde aldım.
Modern bir anlatım, dekor ve kostümle Moda Sahnesi’nde sahnelenen Hamlet, orijinalinden 2 saat daha kısaltılarak sahneye konmuş. Sahnede her karaktere ait dik şekilde duran 7 kapaksız tabut yer alıyor. Daha oyun başlamadan dekor sizi şaşırtmaya yetiyor. Karakterlerin adı ve birkaç özelliği tabutun üzerinde ya da içinde yazıyor. Örneğin saray görevlisi Polonious tabutunun üzerinde Menfaat / Ahlak, içinde ise Otorite / Hamaset yazıyor. Hamlet'in tabutunun üzerinde ise Ütopya, amcası Claudius’un tabutunun üzerinde İhtiras, kocası ölünce kardeşiyle evlenen kraliçe Gertrud’un tabutunun üzerinde ise Şehvet yazıyor. Oyuncular oyun sıraları gelince sahneye çıkıyor, oyununu oynadıktan sonra tabutunun içinde karakterlere özgü hareketlerle oturuyor. Sahne tasarımı için Bengi Günay’ı tebrik etmek gerekir.
Claudius (Murat Tüzün)
Hain amca Claudius (Murat Tüzün)
Oyunun hikayesi
Hamlet’in Danimarka kralı babası, amcası tarafından öldürülür ve krallığı ele geçirerek annesi Gertrud ile evlenir. Bu duruma isyan eden Hamlet arkadaşı Horatio’nun babasının hayaletini gördüğünü ve katilin amcası Claudius olduğu konusunda ısrar eder. Hamlet olayı araştırdıkça hoyrat bir aşk ilişkisi ve iktidar tutkusunun olaya sebep olduğu gerçeğine varır. Ancak bir türlü harekete geçemez. Bu arada Hamlet, saray görevlisi Polonious’un kızı Ophelia’ya aşıktır. Babasının intikamını alamaması onu delilik boyutunda çıldırtır. Oyunun son sahnesinde amcası Hamlet’i bir tehdit olarak görür ve onu öldürmek için bir düello tertip eder. Bu düello herkesin sonunu hazırlar.

Mahir insan olma arzusu!
Oyunu izlerken farkına vardığım bir şey oldu. Karakterlerin hayata, insana, ilişkilere, düzene ilişkin sözleri yani oyunun metni o kadar derin anlamlar taşıyordu ki, her cümlenin / sahnenin üzerine oturup düşünebilir, o derin ve şiirsel sözlerden hayatın yeni anlamlarını çıkarabilirsiniz. Bu zenginlik karşısında şimdiki zamanın oyunları, oyun metinleri ya da insanı, yani günlük hayattaki televizyonda, medyada, sosyal medyadaki sözlerimiz, muhabbetlerimiz çok yüzeysel, sığ geldi birden. Yani insanlık olarak zamanın bu diliminde pek çok şey başarmış olabiliriz ama edebi ve düşüncel derinliğimiz, kullandığımız kelimelerin azlığı, anlamlarının fakirliği, hayata bakış açımızın sığlığı çok canımı sıktı. Keşke Türkçe konusunda derinleşebilseydik, daha zengin kelimelerle konuşabilsek, duygularımızı düşüncelerimizi tam anlamıyla aktarabilseydik. Keşke bizi insan yapan beynimizi daha iyi kullanabiliyor olsaydık, dil denilen muhteşem araçla dünyayı, insanlığı, hayatı değiştirebilecek kudretteki yeni düşünceler, fikirler geliştirebilseydik. Keşke insanlık kültürü denilen varoluşu daha iyi özümseyebilseydik, edebi anlamda dilini, beynini kullanabilen mahir insanlar topluluğu olabilseydik.
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Polonius’a (Timur Acar) bayıldık!
Timur Acar
Oyuncu performansları konusunda ahkam kesecek durumda değilim ama ben ve diğer seyirciler olarak Timur Acar’ın Polonius performansına bayıldık. Lafı eğip bükmeleri, vurguları, beden dili harikaydı. Fırsatçı, menfaatçi ve ahlak düşkünü Polonius kızının Hamlet ile yakınlaştığını haber alır. Bunun üzerine kızına bir ayar çekişi vardı ki… Elbette bu aşkı krala yaranmak için kullanacağı zaman tüm sözlerini unutup o güzel kızını kendi elleriyle Hamlet’e göndermesi de ayrı bir tezattı. Oyunda iki rolde oynayan Timur Acar'ın Osric rolüyle Hamlet ile olan diyolagları da ayrı bir güzeldi. Bir de düzenlenen eğlence için sahnede gösteri yapan kostümlü oyuncuları (Kraliçe: Alper Baytekin, Kral: Hasan Demirtaş) unutmamak gerek, seyirciyi kırdı geçirdi.

Müdavimi olacağınız bir tiyatro: Moda Sahnesi
Moda Sahnesi Logo
Yeri gelmişken biraz da Moda Sahnesi’nden bahsedeyim. Eski Moda Sineması’nın tiyatroya dönüştürülmesi ile oluşturulan Moda Sahnesi modern bir tiyatro görünümünde. Fuayenin tasarımı harika. Büyük salon geniş ve ferah. Tek sıkıntı oturma yerlerinin sandalye olması, uzun oyunlarda biraz canınız acıyabilir. Eğer ki Kadıköy ve çevresinde oyun seyretmek istiyorsanız müdavimi olacağınız bir tiyatro. Moda Sahnesi’nde gösterimde olan oyunlar; Hamlet, Bütün ÇılgınlarSever Beni (Mert Fırat, Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu) ve Katil Joe (Engin Hepileri, Öykü Karayel, Defne Halman, Mehmet Birkiye, Tanet Ölmez) yer alıyor. Özellikle Katil Joe bu aralar çok sevilen bir oyun, kapalı gişe oynuyor. Ancak 17 Mart’a bilet bulabildim. Moda Sahnesi'nde çocuk oyunları da sahnelenmkte.
Daha önce izlemiş olsanız bile Hamlet’in bu modern yorumunu mutlaka izleyin, izlemeyenlerdenseniz eğer hem Moda Sahnesi ile tanışmak hem de tiyatronun en önemli eserini izlemek için mutlaka yolunuzu tiyatroya düşürün.

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Onur Ünsal – Emre Adıyaman
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oyuncular: Hamlet (Onur Ünsal), Gertrude (Esra Kızıldoğan), Ophelia (Kübra Kip), Claudius (Murat Tüzün), Polonius, Osric (Timur Acar), Laertes, Guildenstern (İnan Ulaş Torun), Horatio, Rosencrantz (Çağlar Yalçınkaya) Hayalet, Oyuncu Kral (Hasan Demirtaş) Oyuncu Kraliçe, Mezarcı (Alper Baytekin)
Yönetmen Asistanları: Yağmur Mısırlıoğlu, Ferhat Asniya, Emre Adıyaman, Berfin Orman
Hareket Çalışması: Janbi Ceylan, Yeşim Coşkun
Ses Çalışması: Volkan Zambak
Oyun Süresi: 115 dak. 2 perde
Bilet Fiyatı: 25 TL
Gişe Telefon: (0 216) 330 58 00


Olmak ya da olmamak…

Tiyatronun klasik trajedisi Hamlet, Moda Sahnesi’nde modern bir yorumla sahneleniyor. Oyuncuların performansı sahnenin düzeni ve oyunun akışı görülmeye değer.

Hamlet Moda Sahnesi
Tiyatro blogumu kurma amacım olan iyi bir tiyatro izleyicisi olma isteğini yerine getirirken tiyatro denince akla ilk gelen Shakespeare’in oyunlarını ve özellikle Hamlet’i izlemek kaçınılmazdı. Bu sebeple soluğu Moda Sahnesi’nde aldım.
Modern bir anlatım, dekor ve kostümle Moda Sahnesi’nde sahnelenen Hamlet, orijinalinden 2 saat daha kısaltılarak sahneye konmuş. Sahnede her karaktere ait dik şekilde duran 7 kapaksız tabut yer alıyor. Daha oyun başlamadan dekor sizi şaşırtmaya yetiyor. Karakterlerin adı ve birkaç özelliği tabutun üzerinde ya da içinde yazıyor. Örneğin saray görevlisi Polonious tabutunun üzerinde Menfaat / Ahlak, içinde ise Otorite / Hamaset yazıyor. Hamlet'in tabutunun üzerinde ise Ütopya, amcası Claudius’un tabutunun üzerinde İhtiras, kocası ölünce kardeşiyle evlenen kraliçe Gertrud’un tabutunun üzerinde ise Şehvet yazıyor. Oyuncular oyun sıraları gelince sahneye çıkıyor, oyununu oynadıktan sonra tabutunun içinde karakterlere özgü hareketlerle oturuyor. Sahne tasarımı için Bengi Günay’ı tebrik etmek gerekir.
Claudius (Murat Tüzün)
Hain amca Claudius (Murat Tüzün)
Oyunun hikayesi
Hamlet’in Danimarka kralı babası, amcası tarafından öldürülür ve krallığı ele geçirerek annesi Gertrud ile evlenir. Bu duruma isyan eden Hamlet arkadaşı Horatio’nun babasının hayaletini gördüğünü ve katilin amcası Claudius olduğu konusunda ısrar eder. Hamlet olayı araştırdıkça hoyrat bir aşk ilişkisi ve iktidar tutkusunun olaya sebep olduğu gerçeğine varır. Ancak bir türlü harekete geçemez. Bu arada Hamlet, saray görevlisi Polonious’un kızı Ophelia’ya aşıktır. Babasının intikamını alamaması onu delilik boyutunda çıldırtır. Oyunun son sahnesinde amcası Hamlet’i bir tehdit olarak görür ve onu öldürmek için bir düello tertip eder. Bu düello herkesin sonunu hazırlar.

Mahir insan olma arzusu!
Oyunu izlerken farkına vardığım bir şey oldu. Karakterlerin hayata, insana, ilişkilere, düzene ilişkin sözleri yani oyunun metni o kadar derin anlamlar taşıyordu ki, her cümlenin / sahnenin üzerine oturup düşünebilir, o derin ve şiirsel sözlerden hayatın yeni anlamlarını çıkarabilirsiniz. Bu zenginlik karşısında şimdiki zamanın oyunları, oyun metinleri ya da insanı, yani günlük hayattaki televizyonda, medyada, sosyal medyadaki sözlerimiz, muhabbetlerimiz çok yüzeysel, sığ geldi birden. Yani insanlık olarak zamanın bu diliminde pek çok şey başarmış olabiliriz ama edebi ve düşüncel derinliğimiz, kullandığımız kelimelerin azlığı, anlamlarının fakirliği, hayata bakış açımızın sığlığı çok canımı sıktı. Keşke Türkçe konusunda derinleşebilseydik, daha zengin kelimelerle konuşabilsek, duygularımızı düşüncelerimizi tam anlamıyla aktarabilseydik. Keşke bizi insan yapan beynimizi daha iyi kullanabiliyor olsaydık, dil denilen muhteşem araçla dünyayı, insanlığı, hayatı değiştirebilecek kudretteki yeni düşünceler, fikirler geliştirebilseydik. Keşke insanlık kültürü denilen varoluşu daha iyi özümseyebilseydik, edebi anlamda dilini, beynini kullanabilen mahir insanlar topluluğu olabilseydik.
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Polonius’a (Timur Acar) bayıldık!
Timur Acar
Oyuncu performansları konusunda ahkam kesecek durumda değilim ama ben ve diğer seyirciler olarak Timur Acar’ın Polonius performansına bayıldık. Lafı eğip bükmeleri, vurguları, beden dili harikaydı. Fırsatçı, menfaatçi ve ahlak düşkünü Polonius kızının Hamlet ile yakınlaştığını haber alır. Bunun üzerine kızına bir ayar çekişi vardı ki… Elbette bu aşkı krala yaranmak için kullanacağı zaman tüm sözlerini unutup o güzel kızını kendi elleriyle Hamlet’e göndermesi de ayrı bir tezattı. Oyunda iki rolde oynayan Timur Acar'ın Osric rolüyle Hamlet ile olan diyolagları da ayrı bir güzeldi. Bir de düzenlenen eğlence için sahnede gösteri yapan kostümlü oyuncuları (Kraliçe: Alper Baytekin, Kral: Hasan Demirtaş) unutmamak gerek, seyirciyi kırdı geçirdi.

Müdavimi olacağınız bir tiyatro: Moda Sahnesi
Moda Sahnesi Logo
Yeri gelmişken biraz da Moda Sahnesi’nden bahsedeyim. Eski Moda Sineması’nın tiyatroya dönüştürülmesi ile oluşturulan Moda Sahnesi modern bir tiyatro görünümünde. Fuayenin tasarımı harika. Büyük salon geniş ve ferah. Tek sıkıntı oturma yerlerinin sandalye olması, uzun oyunlarda biraz canınız acıyabilir. Eğer ki Kadıköy ve çevresinde oyun seyretmek istiyorsanız müdavimi olacağınız bir tiyatro. Moda Sahnesi’nde gösterimde olan oyunlar; Hamlet, Bütün ÇılgınlarSever Beni (Mert Fırat, Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu) ve Katil Joe (Engin Hepileri, Öykü Karayel, Defne Halman, Mehmet Birkiye, Tanet Ölmez) yer alıyor. Özellikle Katil Joe bu aralar çok sevilen bir oyun, kapalı gişe oynuyor. Ancak 17 Mart’a bilet bulabildim. Moda Sahnesi'nde çocuk oyunları da sahnelenmkte.
Daha önce izlemiş olsanız bile Hamlet’in bu modern yorumunu mutlaka izleyin, izlemeyenlerdenseniz eğer hem Moda Sahnesi ile tanışmak hem de tiyatronun en önemli eserini izlemek için mutlaka yolunuzu tiyatroya düşürün.

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Onur Ünsal – Emre Adıyaman
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oyuncular: Hamlet (Onur Ünsal), Gertrude (Esra Kızıldoğan), Ophelia (Kübra Kip), Claudius (Murat Tüzün), Polonius, Osric (Timur Acar), Laertes, Guildenstern (İnan Ulaş Torun), Horatio, Rosencrantz (Çağlar Yalçınkaya) Hayalet, Oyuncu Kral (Hasan Demirtaş) Oyuncu Kraliçe, Mezarcı (Alper Baytekin)
Yönetmen Asistanları: Yağmur Mısırlıoğlu, Ferhat Asniya, Emre Adıyaman, Berfin Orman
Hareket Çalışması: Janbi Ceylan, Yeşim Coşkun
Ses Çalışması: Volkan Zambak
Oyun Süresi: 115 dak. 2 perde
Bilet Fiyatı: 25 TL
Gişe Telefon: (0 216) 330 58 00


22 Şubat 2014 Cumartesi

Sumru Yavrucuk’uk tek kişilik oyunu Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi, insanın yerleşik düzen ve toplum kurallarıyla hissettiği gibi yaşama duygusunun çatışmasını travesti Umut’un yaşamından anlar aktararak anlatıyor.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi
Sumru Yavrucuk’un üstün bir performans sergilediği Beyoğlu’ndaki Kumbaracı50 tiyatrosunda sahnelenen Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi seks işçiliği yapan Umut’un yaşamından hikayeleri barındırıyor. Hüzün, sevinç, keder, umutsuzluk, çaresizlik, neşe gibi karmaşık duygulara kısa aralıklarla geçiş yapıldığı oyunda kendisini kadın hisseden bir erkeğin hissettiği gibi yaşama arzusunun ailesi, komşuları, kapıcısı, arkadaşları, toplum ve annesi ile olan ilişkisini gözler önüne seriyor.

Anne, baba ve aykırı evlat!
Oyunda zirve diye tanımlayabileceğimiz iki sahne var. İlki Umut’un annesi ile telefonda olan konuşması. Bir anne ve evladının acıklı, dramatik anlarına şahit olduğumuz telefon konuşmasında kendinizden izler bulabilirsiniz.
Oğlunun bir kadın gibi erkeklerden hoşlandığın öğrenen asker babanın bir palaska ile oğlunu dövdüğü sahne yine karmaşık ve çatışmalı duygular yaşayacağınız bir an. Seyrici ile etkileşimi bol olan oyunda ilginç bir an yaşandı. Sumru Yavrucuk’un canlandırdığı Umut karakteri oyun esnasında seyircilere şöyle bir soru sordu: Kalbi bir erkek tarafında kırılmayan bir kadın el kaldırsın? Sorunun ardından salonda çıt çıkmadı.

Oyunun çağrıştırdıkları
Oyun cinsel tercih yönünden toplumla çatışan bir bireyin yaşadığı zorlukları ve duygu girdaplarını anlatıyor ama oyun bana cinsel yönden değil de hissettiği gibi yaşamak isteyen bir insanın hikayesini çağrıştırdı. Hissettiklerinizi yaşayamamak, toplum kurallarının duygularımızı, düşüncelerimizi ve bizi sınırladığını, olduğunuzdan farklı göründüğünüzü anlattı. Bir insan tercihlerini (bu kapsama hissettiğin her şey dahil) yaşamak için mutlaka toplumla ve onun yerleşik inançlarıyla mücadele etmek zorunda.

Ne hissediyorsun nasıl yaşıyorsun?
Bunun en saf örneğini üniversiteye sınavına hazırlanan bir aile ve ergen arasında görebilirsiniz. Çocuğun tercihi keman çalmak ve hayatını bunun üzerine kurmak olabilir. Ama aile onu yerleşik kalıplara göre doktor yapmak ister.
Veya bir yetişkin olduğunuzu var sayalım. İçinizde hissettiğiniz ve yaşamayı arzuladığınız bir maceracı var. Ülke ülke şehir şehir gezmek istiyorsunuz. Ama size 9- 6 çalışan bir plaza kölesisinizdir. Bir karar alsanız, işi bıraksanız ve hissettiğiniz gibi yaşamak isteseniz aileniz, arkadaşlarınız ve pek çok kişi sizi durdurmak için elinden geleni yapacaktır. Bütün mesele bunun için mücadele etmeye ne kadar gönüllüsünüz ya da riskleri ne kadar göze alabilirsiniz.

Hayatın kuralları ve biz!
Yerleşik inançlar bize nasıl hareket etmemiz gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini yaşamın belli dönemlerinde ne yapmamız gerektiğini söyler. Hayatımız bizim dışımızdaki kurallar tarafından kurgulanır ve ona göre yaşarız. Bazen aramızdan birileri buna isyan eder ve olduğu gibi görünmek ister? İnsanlar ilk önce onu yargılar, sonra dışlar sonra yok sayar ve en sonunda yok etmeye çalışırlar. Bu süreçten kimi insan başarılı çıkar kimisi ise yenik düşer ve sürüye tekrar geri döner. Ama toplumu değiştiren, dönüştüren ve ileriye taşıyanlar hep kara koyunlar olmuştur.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi oyununu mutlaka izlemenizi öneriri keyifli anlar yaşamak, hüzünlenmek ve düşünmek için…

Yazan: Ebru Nihan Celkan
Yöneten ve Oynayan: Sumru Yavrucuk
Bilet: Tam 45 TL, İndirimli 30 TL Bilet almak için: Biletix
Ödüller: Tiyatro Dergisi 2013 Tiyatro Ödülleri (Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü), 2011–2012 TEB Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü, 2013 Afife Tiyatro Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Yeni Tiyatro Dergisi (Yılın Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü)

İnsan hissettiği gibi yaşayabilir mi?

Sumru Yavrucuk’uk tek kişilik oyunu Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi, insanın yerleşik düzen ve toplum kurallarıyla hissettiği gibi yaşama duygusunun çatışmasını travesti Umut’un yaşamından anlar aktararak anlatıyor.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi
Sumru Yavrucuk’un üstün bir performans sergilediği Beyoğlu’ndaki Kumbaracı50 tiyatrosunda sahnelenen Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi seks işçiliği yapan Umut’un yaşamından hikayeleri barındırıyor. Hüzün, sevinç, keder, umutsuzluk, çaresizlik, neşe gibi karmaşık duygulara kısa aralıklarla geçiş yapıldığı oyunda kendisini kadın hisseden bir erkeğin hissettiği gibi yaşama arzusunun ailesi, komşuları, kapıcısı, arkadaşları, toplum ve annesi ile olan ilişkisini gözler önüne seriyor.

Anne, baba ve aykırı evlat!
Oyunda zirve diye tanımlayabileceğimiz iki sahne var. İlki Umut’un annesi ile telefonda olan konuşması. Bir anne ve evladının acıklı, dramatik anlarına şahit olduğumuz telefon konuşmasında kendinizden izler bulabilirsiniz.
Oğlunun bir kadın gibi erkeklerden hoşlandığın öğrenen asker babanın bir palaska ile oğlunu dövdüğü sahne yine karmaşık ve çatışmalı duygular yaşayacağınız bir an. Seyrici ile etkileşimi bol olan oyunda ilginç bir an yaşandı. Sumru Yavrucuk’un canlandırdığı Umut karakteri oyun esnasında seyircilere şöyle bir soru sordu: Kalbi bir erkek tarafında kırılmayan bir kadın el kaldırsın? Sorunun ardından salonda çıt çıkmadı.

Oyunun çağrıştırdıkları
Oyun cinsel tercih yönünden toplumla çatışan bir bireyin yaşadığı zorlukları ve duygu girdaplarını anlatıyor ama oyun bana cinsel yönden değil de hissettiği gibi yaşamak isteyen bir insanın hikayesini çağrıştırdı. Hissettiklerinizi yaşayamamak, toplum kurallarının duygularımızı, düşüncelerimizi ve bizi sınırladığını, olduğunuzdan farklı göründüğünüzü anlattı. Bir insan tercihlerini (bu kapsama hissettiğin her şey dahil) yaşamak için mutlaka toplumla ve onun yerleşik inançlarıyla mücadele etmek zorunda.

Ne hissediyorsun nasıl yaşıyorsun?
Bunun en saf örneğini üniversiteye sınavına hazırlanan bir aile ve ergen arasında görebilirsiniz. Çocuğun tercihi keman çalmak ve hayatını bunun üzerine kurmak olabilir. Ama aile onu yerleşik kalıplara göre doktor yapmak ister.
Veya bir yetişkin olduğunuzu var sayalım. İçinizde hissettiğiniz ve yaşamayı arzuladığınız bir maceracı var. Ülke ülke şehir şehir gezmek istiyorsunuz. Ama size 9- 6 çalışan bir plaza kölesisinizdir. Bir karar alsanız, işi bıraksanız ve hissettiğiniz gibi yaşamak isteseniz aileniz, arkadaşlarınız ve pek çok kişi sizi durdurmak için elinden geleni yapacaktır. Bütün mesele bunun için mücadele etmeye ne kadar gönüllüsünüz ya da riskleri ne kadar göze alabilirsiniz.

Hayatın kuralları ve biz!
Yerleşik inançlar bize nasıl hareket etmemiz gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini yaşamın belli dönemlerinde ne yapmamız gerektiğini söyler. Hayatımız bizim dışımızdaki kurallar tarafından kurgulanır ve ona göre yaşarız. Bazen aramızdan birileri buna isyan eder ve olduğu gibi görünmek ister? İnsanlar ilk önce onu yargılar, sonra dışlar sonra yok sayar ve en sonunda yok etmeye çalışırlar. Bu süreçten kimi insan başarılı çıkar kimisi ise yenik düşer ve sürüye tekrar geri döner. Ama toplumu değiştiren, dönüştüren ve ileriye taşıyanlar hep kara koyunlar olmuştur.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi oyununu mutlaka izlemenizi öneriri keyifli anlar yaşamak, hüzünlenmek ve düşünmek için…

Yazan: Ebru Nihan Celkan
Yöneten ve Oynayan: Sumru Yavrucuk
Bilet: Tam 45 TL, İndirimli 30 TL Bilet almak için: Biletix
Ödüller: Tiyatro Dergisi 2013 Tiyatro Ödülleri (Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü), 2011–2012 TEB Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü, 2013 Afife Tiyatro Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Yeni Tiyatro Dergisi (Yılın Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü)

14 Şubat 2014 Cuma

Usta yazar Aziz Nesin’in dört kısa oyununu bir araya getiren Azizce’de alıştığımız Aziz Nesin mizahı ve eleştirisinin yanı sıra günümüzün politik gündemine ilişkin de küçük dokundurmalar yer alıyor.
Aziz Nesin dört kısa oyun

Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen Azizce oyununda Aziz Nesin’in Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç, Bir Kadın İçin Düet, Yaşasın Kavuniçi ve Sen Gara Değilsin adlı 4 kısa oyunu yer alıyor. Tipik Aziz Nesin mizahı ve eleştirisini görebileceğiniz oyunlarda günümüzün politik gündemine atıfta bulunan küçük göndermeler yer alıyor.

Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç
Aranan bir kaçak, bir polis ve iki kolu da olmayan bir muhbirin hikayesi. Kaçak kaçmaktan yorulmuş, çaresiz ölmek istiyor ama kendini öldüremiyor. Polis hayatında askerlik hariç hiç adam öldürmemiş. Sorumluluğundaki bölgede kaçakla karşılaşan polis onun gitmesini ister. Kaçak polisten onu öldürmesini, başına konan ödülün yarısını kendisine yarısını da kendi ailesine vermesini ister ama polis bunu yapamaz. Polis ile kaçak arasında geçen diyaloglarda insana ve şartlara ilişkin toplumsal içerikli göndermeler yer alıyor.
Uzaktan kolsuz muhbirin geldiğini gören polis kaçağa saklanmasını söyler. İşinde iyi olan muhbir durumdan işkinlenir. Tam bir fırsatçı olan muhbir toplumdaki leş yiyicilerin temsilcisi gibidir adeta. Sonra muhbir kaçağı görür, polisi kaçağı kolladığı için ihbar edeceğini söyler. Kaçak muhbire polis kaçağa silahını doğrultur. Tam bir Meksika açmazı (iki ya da daha fazla kişinin birbirine silah doğrultma anı) yaşanır ve….

Bir Kadın İçin Düet
Sahnede iki kadın vardır. Biri bir yıl önce ölmüş bir heykel sanatçısının karısı diğeri de onun metresidir. Kadın her akşam saat 11.00’de kocasının onu ziyarete geldiğini söyler. Kadın ilk başta inanmaz ama sonra bu ziyareti didiklemeye başlar. Ölen adamın üzerinden geçen evlilik, aşk ve kadınlar konulu sohbette birbirlerini tanımaya başlarlar. Açıkça söylemek gerekirse ben ve diğer seyirciler dahil oyunu pek anlayamadık J

Yaşasın Kavuniçi
Yaşasın Kavuniçi
Tipik bir Aziz Nesin oyunu olduğunu söyleyebilirim. Toplumun menfaatçi tarafını bir aile, evlenecek bir kız ve o aileye damat olacak bakan adayı milletvekili adam üzerinden anlatıyor. Kadın erkek ilişkilerinden evliliklere, politik olayların gelişimine göre insanların pozisyon değiştirmesinden fırsatçılığın insan ruhundaki çirkinliğine kadar pek çok toplumsal eleştiri güzel bir şekilde betimlenmiş.
Damat adayı akşam yemeği için kızın ailesine konuk olur. Aile adamın bakan adayı olması nedeniyle çok mutludur. Apolitik anne, kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen bir kız ve ezik baba kızlarının istikbalini makam ve mevkiye bağlamışlardır.
Ancak ortalıkta hükümet darbesi olacağına dair söylentiler dolaşmaktadır. Darbe olursa kızlarını evlendirmekten vazgeçmek isteyen aile iki arada bir derededir. Yemek esnasında televizyondan (ki televizyon sahnenin üst kısmında küçük bir kovukta yer alan spiker – oyuncun performansı harikaydı) bakanın istifa haberi, darbe haberi ve hükümetin darbeyi bertaraf ettiği haberler sırayla anons edilir. İşte bu durum değişikliğine göre aile ve kızı damat adayını bir seviyor, bir reddediyordu. Kavuniçi ise bir duvar renginden başka bir şey değil, kızın damadı reddetmek için kullandığı çok önemsiz bir ayrıntı. Ama oyunun kilit taşı konumunda.

Sen Gara Değilsin
Sen Gara Değilsin
Kahramanlar gerçekten bizim bildiğimiz gibiler mi? Anıtları, heykelleri, haklarında yazılmış insanüstü efsaneler doğru mu? İşte bu soruların cevabını “Sen Gara Değilsin” oyununda alabilirsiniz. Yumtaburlu bir savaş kahramanı olan ve gazetelerde yaptığı kahramanlıklar çarşaf çarşaf yayınlanan, ancak öldüğü açıklanan Gara anısına yapılan bir heykelin açılışında konuşan belediye başkanı Gara’nın kahramanlıklarını tek tek sıralar. Sonra şehrin adını değiştirdiklerini ve ismini Garamur yaptıklarını ilan eder.
Velhasıl açılış biter ve şehrin belediye başkanı ile gizli polis teşkilatının başkanı sohbete başlar. Bu esnada üstü başı yırtık pırtık sefil bir adamın yeni açılan Gara’nın heykeline işerken yakalarlar. İşeyen adam öldüğü söylnen Gara’dır. Gara ne kadar üçkağıtçı, şerefsiz ve tabansız olduğunu tek tek anlatır. Telaşlanan belediye başkanı ve polis teşkilatının başkanı ona rüşvet vererek şehirden göndermek isterler. Onu Gara olmasını ikna ettiklerini düşünürler ama başaramazlar. Oyunun sonunda Gara’nın işini bitirmekten başka çare kalmamıştır. Yani gerçek Gara ölür ama kahraman Gara gönüllerde, zihinlerde yaşamaya devam eder.

Aziz Nesin Sahnede
Oyunun sonunda Aziz Nesin’in portresi alkışlarla sahnede yer aldı. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul ile başından geçen bir olayı anlatan sözleri sahneye yansıtıldı. Bu olayda genç Aziz oyuncu olmak için bir gün Muhsin Ertuğrul’a gider ama kabul görmez. Bunun üzerine şu sözü söyler: “Ne zaman yüzüme bir kapı kapansa dişlerimi sıkarım –Ben bu kapıyı açacağım- derim.” Yıllar sonra söylediğini yapar Aziz Nesin ve tiyatronun kapıları ona açılmıştır.

Yazan: Aziz Nesin
Yöneten: Murat Karasu
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Dekor: Ali Yenel
Işık: Yakup Çartık
Reji Asistanı: Ercan Koçak
Oyuncular: Münir Akça, Şirin Asutay, Doğacan Taşpınar, Yunus Emre Kılınç, Gülru Pekdemir, Ercan Koçak.
Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy)
Bilet: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL.

Aziz Nesin'den 4 kısa oyun bir arada: Azizce

Usta yazar Aziz Nesin’in dört kısa oyununu bir araya getiren Azizce’de alıştığımız Aziz Nesin mizahı ve eleştirisinin yanı sıra günümüzün politik gündemine ilişkin de küçük dokundurmalar yer alıyor.
Aziz Nesin dört kısa oyun

Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen Azizce oyununda Aziz Nesin’in Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç, Bir Kadın İçin Düet, Yaşasın Kavuniçi ve Sen Gara Değilsin adlı 4 kısa oyunu yer alıyor. Tipik Aziz Nesin mizahı ve eleştirisini görebileceğiniz oyunlarda günümüzün politik gündemine atıfta bulunan küçük göndermeler yer alıyor.

Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç
Aranan bir kaçak, bir polis ve iki kolu da olmayan bir muhbirin hikayesi. Kaçak kaçmaktan yorulmuş, çaresiz ölmek istiyor ama kendini öldüremiyor. Polis hayatında askerlik hariç hiç adam öldürmemiş. Sorumluluğundaki bölgede kaçakla karşılaşan polis onun gitmesini ister. Kaçak polisten onu öldürmesini, başına konan ödülün yarısını kendisine yarısını da kendi ailesine vermesini ister ama polis bunu yapamaz. Polis ile kaçak arasında geçen diyaloglarda insana ve şartlara ilişkin toplumsal içerikli göndermeler yer alıyor.
Uzaktan kolsuz muhbirin geldiğini gören polis kaçağa saklanmasını söyler. İşinde iyi olan muhbir durumdan işkinlenir. Tam bir fırsatçı olan muhbir toplumdaki leş yiyicilerin temsilcisi gibidir adeta. Sonra muhbir kaçağı görür, polisi kaçağı kolladığı için ihbar edeceğini söyler. Kaçak muhbire polis kaçağa silahını doğrultur. Tam bir Meksika açmazı (iki ya da daha fazla kişinin birbirine silah doğrultma anı) yaşanır ve….

Bir Kadın İçin Düet
Sahnede iki kadın vardır. Biri bir yıl önce ölmüş bir heykel sanatçısının karısı diğeri de onun metresidir. Kadın her akşam saat 11.00’de kocasının onu ziyarete geldiğini söyler. Kadın ilk başta inanmaz ama sonra bu ziyareti didiklemeye başlar. Ölen adamın üzerinden geçen evlilik, aşk ve kadınlar konulu sohbette birbirlerini tanımaya başlarlar. Açıkça söylemek gerekirse ben ve diğer seyirciler dahil oyunu pek anlayamadık J

Yaşasın Kavuniçi
Yaşasın Kavuniçi
Tipik bir Aziz Nesin oyunu olduğunu söyleyebilirim. Toplumun menfaatçi tarafını bir aile, evlenecek bir kız ve o aileye damat olacak bakan adayı milletvekili adam üzerinden anlatıyor. Kadın erkek ilişkilerinden evliliklere, politik olayların gelişimine göre insanların pozisyon değiştirmesinden fırsatçılığın insan ruhundaki çirkinliğine kadar pek çok toplumsal eleştiri güzel bir şekilde betimlenmiş.
Damat adayı akşam yemeği için kızın ailesine konuk olur. Aile adamın bakan adayı olması nedeniyle çok mutludur. Apolitik anne, kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen bir kız ve ezik baba kızlarının istikbalini makam ve mevkiye bağlamışlardır.
Ancak ortalıkta hükümet darbesi olacağına dair söylentiler dolaşmaktadır. Darbe olursa kızlarını evlendirmekten vazgeçmek isteyen aile iki arada bir derededir. Yemek esnasında televizyondan (ki televizyon sahnenin üst kısmında küçük bir kovukta yer alan spiker – oyuncun performansı harikaydı) bakanın istifa haberi, darbe haberi ve hükümetin darbeyi bertaraf ettiği haberler sırayla anons edilir. İşte bu durum değişikliğine göre aile ve kızı damat adayını bir seviyor, bir reddediyordu. Kavuniçi ise bir duvar renginden başka bir şey değil, kızın damadı reddetmek için kullandığı çok önemsiz bir ayrıntı. Ama oyunun kilit taşı konumunda.

Sen Gara Değilsin
Sen Gara Değilsin
Kahramanlar gerçekten bizim bildiğimiz gibiler mi? Anıtları, heykelleri, haklarında yazılmış insanüstü efsaneler doğru mu? İşte bu soruların cevabını “Sen Gara Değilsin” oyununda alabilirsiniz. Yumtaburlu bir savaş kahramanı olan ve gazetelerde yaptığı kahramanlıklar çarşaf çarşaf yayınlanan, ancak öldüğü açıklanan Gara anısına yapılan bir heykelin açılışında konuşan belediye başkanı Gara’nın kahramanlıklarını tek tek sıralar. Sonra şehrin adını değiştirdiklerini ve ismini Garamur yaptıklarını ilan eder.
Velhasıl açılış biter ve şehrin belediye başkanı ile gizli polis teşkilatının başkanı sohbete başlar. Bu esnada üstü başı yırtık pırtık sefil bir adamın yeni açılan Gara’nın heykeline işerken yakalarlar. İşeyen adam öldüğü söylnen Gara’dır. Gara ne kadar üçkağıtçı, şerefsiz ve tabansız olduğunu tek tek anlatır. Telaşlanan belediye başkanı ve polis teşkilatının başkanı ona rüşvet vererek şehirden göndermek isterler. Onu Gara olmasını ikna ettiklerini düşünürler ama başaramazlar. Oyunun sonunda Gara’nın işini bitirmekten başka çare kalmamıştır. Yani gerçek Gara ölür ama kahraman Gara gönüllerde, zihinlerde yaşamaya devam eder.

Aziz Nesin Sahnede
Oyunun sonunda Aziz Nesin’in portresi alkışlarla sahnede yer aldı. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul ile başından geçen bir olayı anlatan sözleri sahneye yansıtıldı. Bu olayda genç Aziz oyuncu olmak için bir gün Muhsin Ertuğrul’a gider ama kabul görmez. Bunun üzerine şu sözü söyler: “Ne zaman yüzüme bir kapı kapansa dişlerimi sıkarım –Ben bu kapıyı açacağım- derim.” Yıllar sonra söylediğini yapar Aziz Nesin ve tiyatronun kapıları ona açılmıştır.

Yazan: Aziz Nesin
Yöneten: Murat Karasu
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Dekor: Ali Yenel
Işık: Yakup Çartık
Reji Asistanı: Ercan Koçak
Oyuncular: Münir Akça, Şirin Asutay, Doğacan Taşpınar, Yunus Emre Kılınç, Gülru Pekdemir, Ercan Koçak.
Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy)
Bilet: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL.