26 Şubat 2014 Çarşamba

Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü - Gazenfer Özcan Sahnesi’nde gala yapan İstanbul Kumpanyası’nın oyunu Aşk ve Ayak Parmakları, Osmanlı komedisi sevenler için perdelerini açtı.

Aşk ve Ayak Parmakları İstanbul Kumpanyası
Tiyatro macerası bir gala ile devam ediyor. Aşk ve Ayak Parmakları oyununun dramaturgu Oya Öztanıl’ın davetlisi olarak gittiğim bu keyifli oyunun galasına katılanlar arasında Türk sinemasının en yakışıklı jönlerinden Ediz Hun, tiyatronun usta sanatçısı Zihni Göktay ve Çocuklar Duymasın'da Emine karakterini canlandıran Melek Şahin yer aldı.
Ömer Seyfettin'in aynı adlı eserinden Binnur Şerbetçioğlu' nun yazdığı Aşk ve Ayak Parmakları adlı 2 perde komedi oyununu Tarık Şerbetçioğlu yönetiyor. 1900’lerin başlarında İstanbul'da geçen oyunun konusu şöyle: Düyun-u Umumiye’de müfettiş olarak görev yapan Behlül Bey, karısının ölümü ardından evlendiği ikinci eşi Ahter, ilk evliliğinden olma aşka aşık deli dolu bir genç kızı Asime ve hizmetçileri Eleni ile zengin konaklarında yaşar.

Ve Ruhi aşık olur…
Bir gün Asime’nin karşısına kendi halinde baytar mektebinde okuyan bir İstanbul beyzadesi olan Ruhi çıkar. Ruhi ve Asime'nin aşk serüveni Pera’da bir pastanede tanışmalarıyla başlar. Ruhi, baytar (veteriner) olduğu için tüm hayvanları çok iyi tanır. Etrafındaki insanların profillerini hayvanlarla özdeşleştirir. İnsanları hep insan maskesi takmış hayvanlar olarak görür. En yakın arkadaşını ayıya, sevgilisini bir aslana benzetir. Bu onda bir takıntı haline gelmiştir. Bununla kalmaz bu benzerlikleri nedenleriyle karşısındakilere her seferinde hatırlatır. Bu yüzden asosyal ve sevilmeyen biridir Ruhi. Ancak Asime ile tanıştığında onun profilini bir hayvana benzetemez ve bu nedenle Asime’ye aşık olur ve bir süre sonra evlenirler.

Ruhi'nin profili hangi hayvana benziyor?
Evlendikten 6 ay sonra Ruhi tesadüfen Asime’nin yaptığı bir hareket nedeniyle sevdiği kadının profilinin de bir hayvana benzediğini öğrenir ve yıkılır? Bir şey söylemeden evi terk eder ve kayıplara karışır. Asime hangi hayvana benziyor dersiniz? Onu da oyuna saklayalım :) Peki merak ettiniz mi hiç Ruhi’nin kendini hangi hayvana benzettiğini? Bu da oyuna gidecekler için küçük bir sır olarak kalsın. Söylemeden geçmeyeyim Ruhi’nin bizlere hangi hayvan olduğunu söylediği sahne çok dokunaklıydı ve Ruhi’yi canlandıran Ömer Gecü oyunun her anında çok iyi bir performans sergiledi. Seyirciden en çok alkışı alan da kekeme doktor Tunca Soysal oldu.
Aşk ve Ayak Parmakları
Ruhi, Pera'da bir pastanede (Markiz) aşık olur!
Siz hangi hayvana benzerdiniz?
Ruhi’nin insanların baskın özelliklerinden dolayı bir hayvana benzetmesi oldukça ilginç bir durumdu. Sonra düşündüm Ruhi ile tanışsam beni hangi hayvana benzetirdi diye… Acaba kendimden pek çok özellik bulduğum kediye, meraklı bir kediye benzetir miydi beni?
Oyunu seyrederken bir taraftan da aklımdan etrafımdaki insanlar hangi hayvana benziyor diye geçirmeye başladım. Önce ailemi düşündüm, mesela ağabeyim tam bir karıncadır; azimli, çalışkan, zorluklarla mücadele eden, temkinli, sistemli, güçlü ve geleceği önceden hesap edip biriktiren bir karınca. Sonra annemi, babamı, arkadaşlarımı, eski sevgililerimi… Hepsini tek tek bir hayvanla özdeleştirdim. Ya sizin de Ruhi gibi bir takıntınız olsaydı etrafınızdaki insanların profilini hangi hayvanla özdeşleştirirdiniz? Ya da kendinizi hangi hayvana benzetirdiniz?
Aşk ve Ayak Parmakları oyuncuları
Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Gözde Akın, Handan Aydın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Tunca Soysal, Hande Akkent
Yeni bir tiyatro: İstanbul Kumpanyası
İstanbul Kumpanyası Logosu
Aşk ve Ayak Parmakları oyununu sahneye taşıyan İstanbul Kumpanyası, 2012 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarından, Binnur ve Tarık Şerbetçioğlu'nun önderliğinde kurulan yepyeni bir tiyatro oluşumu. Tiyatroya gönül vermek isteyen gençlere, tiyatro adına yol açma misyonunu üstlenen İstanbul Kumpanyası, yazar, besteci, yönetmen, oyuncu olmak isteyen gençlere olanak yaratmak ve onları eğitmek amacıyla kurulmuş. İstanbul Kumpanyası’nın bir diğer amacı da çocuk tiyatrosunun yaygınlaşması. İstanbul Kumpanyası ile ilgili detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.

Karşının güzel sahnesi iki ustanın adını almış
Oyunu izlediğim Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Sahnesi tiyatro izlemek için harika bir salon. Hangi koltukta oturursanız oturun sahne tam karşınızda, koltuklar oldukça rahat, tiyatro izleyicisi için her türlü konfor düşünülmüş. Türk tiyatrosunun iki usta ismi Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan’ın adına yakışır bir tiyatro sahnesi olmuş.
Kozyatağı Kültür Merkezi tiyatro bölümünde konuk tiyatroların sahne aldığı bazı oyunlar şöyle: Zuerbamya Cumhuriyeti (Metin Zakoğlu), Bezirgan (Cem Davran, Erkan Can). Kültür merkezindeki oyun takvimini buradan görebilirsiniz.

Eser: Ömer Seyfettin
Yazan: Binnur Şerbetçioğlu
Yöneten: Tarık Şerbetçioğlu
Oynayanlar: Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Gözde Akın, Handan Aydın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Tunca Soysal, Hande Akkent
Dramaturji: Oya Öztanıl
Dekor Tasarım: Eylül Gürcan
Kostüm Tasarım: Binnur Şerbetçioğlu
Müzik: Deniz Noyan

Ruhi: Profiliniz bana bir hayvanı anımsattı!

Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü - Gazenfer Özcan Sahnesi’nde gala yapan İstanbul Kumpanyası’nın oyunu Aşk ve Ayak Parmakları, Osmanlı komedisi sevenler için perdelerini açtı.

Aşk ve Ayak Parmakları İstanbul Kumpanyası
Tiyatro macerası bir gala ile devam ediyor. Aşk ve Ayak Parmakları oyununun dramaturgu Oya Öztanıl’ın davetlisi olarak gittiğim bu keyifli oyunun galasına katılanlar arasında Türk sinemasının en yakışıklı jönlerinden Ediz Hun, tiyatronun usta sanatçısı Zihni Göktay ve Çocuklar Duymasın'da Emine karakterini canlandıran Melek Şahin yer aldı.
Ömer Seyfettin'in aynı adlı eserinden Binnur Şerbetçioğlu' nun yazdığı Aşk ve Ayak Parmakları adlı 2 perde komedi oyununu Tarık Şerbetçioğlu yönetiyor. 1900’lerin başlarında İstanbul'da geçen oyunun konusu şöyle: Düyun-u Umumiye’de müfettiş olarak görev yapan Behlül Bey, karısının ölümü ardından evlendiği ikinci eşi Ahter, ilk evliliğinden olma aşka aşık deli dolu bir genç kızı Asime ve hizmetçileri Eleni ile zengin konaklarında yaşar.

Ve Ruhi aşık olur…
Bir gün Asime’nin karşısına kendi halinde baytar mektebinde okuyan bir İstanbul beyzadesi olan Ruhi çıkar. Ruhi ve Asime'nin aşk serüveni Pera’da bir pastanede tanışmalarıyla başlar. Ruhi, baytar (veteriner) olduğu için tüm hayvanları çok iyi tanır. Etrafındaki insanların profillerini hayvanlarla özdeşleştirir. İnsanları hep insan maskesi takmış hayvanlar olarak görür. En yakın arkadaşını ayıya, sevgilisini bir aslana benzetir. Bu onda bir takıntı haline gelmiştir. Bununla kalmaz bu benzerlikleri nedenleriyle karşısındakilere her seferinde hatırlatır. Bu yüzden asosyal ve sevilmeyen biridir Ruhi. Ancak Asime ile tanıştığında onun profilini bir hayvana benzetemez ve bu nedenle Asime’ye aşık olur ve bir süre sonra evlenirler.

Ruhi'nin profili hangi hayvana benziyor?
Evlendikten 6 ay sonra Ruhi tesadüfen Asime’nin yaptığı bir hareket nedeniyle sevdiği kadının profilinin de bir hayvana benzediğini öğrenir ve yıkılır? Bir şey söylemeden evi terk eder ve kayıplara karışır. Asime hangi hayvana benziyor dersiniz? Onu da oyuna saklayalım :) Peki merak ettiniz mi hiç Ruhi’nin kendini hangi hayvana benzettiğini? Bu da oyuna gidecekler için küçük bir sır olarak kalsın. Söylemeden geçmeyeyim Ruhi’nin bizlere hangi hayvan olduğunu söylediği sahne çok dokunaklıydı ve Ruhi’yi canlandıran Ömer Gecü oyunun her anında çok iyi bir performans sergiledi. Seyirciden en çok alkışı alan da kekeme doktor Tunca Soysal oldu.
Aşk ve Ayak Parmakları
Ruhi, Pera'da bir pastanede (Markiz) aşık olur!
Siz hangi hayvana benzerdiniz?
Ruhi’nin insanların baskın özelliklerinden dolayı bir hayvana benzetmesi oldukça ilginç bir durumdu. Sonra düşündüm Ruhi ile tanışsam beni hangi hayvana benzetirdi diye… Acaba kendimden pek çok özellik bulduğum kediye, meraklı bir kediye benzetir miydi beni?
Oyunu seyrederken bir taraftan da aklımdan etrafımdaki insanlar hangi hayvana benziyor diye geçirmeye başladım. Önce ailemi düşündüm, mesela ağabeyim tam bir karıncadır; azimli, çalışkan, zorluklarla mücadele eden, temkinli, sistemli, güçlü ve geleceği önceden hesap edip biriktiren bir karınca. Sonra annemi, babamı, arkadaşlarımı, eski sevgililerimi… Hepsini tek tek bir hayvanla özdeleştirdim. Ya sizin de Ruhi gibi bir takıntınız olsaydı etrafınızdaki insanların profilini hangi hayvanla özdeşleştirirdiniz? Ya da kendinizi hangi hayvana benzetirdiniz?
Aşk ve Ayak Parmakları oyuncuları
Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Gözde Akın, Handan Aydın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Tunca Soysal, Hande Akkent
Yeni bir tiyatro: İstanbul Kumpanyası
İstanbul Kumpanyası Logosu
Aşk ve Ayak Parmakları oyununu sahneye taşıyan İstanbul Kumpanyası, 2012 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarından, Binnur ve Tarık Şerbetçioğlu'nun önderliğinde kurulan yepyeni bir tiyatro oluşumu. Tiyatroya gönül vermek isteyen gençlere, tiyatro adına yol açma misyonunu üstlenen İstanbul Kumpanyası, yazar, besteci, yönetmen, oyuncu olmak isteyen gençlere olanak yaratmak ve onları eğitmek amacıyla kurulmuş. İstanbul Kumpanyası’nın bir diğer amacı da çocuk tiyatrosunun yaygınlaşması. İstanbul Kumpanyası ile ilgili detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.

Karşının güzel sahnesi iki ustanın adını almış
Oyunu izlediğim Kozyatağı Kültür Merkezi Gönül Ülkü - Gazanfer Özcan Sahnesi tiyatro izlemek için harika bir salon. Hangi koltukta oturursanız oturun sahne tam karşınızda, koltuklar oldukça rahat, tiyatro izleyicisi için her türlü konfor düşünülmüş. Türk tiyatrosunun iki usta ismi Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan’ın adına yakışır bir tiyatro sahnesi olmuş.
Kozyatağı Kültür Merkezi tiyatro bölümünde konuk tiyatroların sahne aldığı bazı oyunlar şöyle: Zuerbamya Cumhuriyeti (Metin Zakoğlu), Bezirgan (Cem Davran, Erkan Can). Kültür merkezindeki oyun takvimini buradan görebilirsiniz.

Eser: Ömer Seyfettin
Yazan: Binnur Şerbetçioğlu
Yöneten: Tarık Şerbetçioğlu
Oynayanlar: Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Gözde Akın, Handan Aydın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Tunca Soysal, Hande Akkent
Dramaturji: Oya Öztanıl
Dekor Tasarım: Eylül Gürcan
Kostüm Tasarım: Binnur Şerbetçioğlu
Müzik: Deniz Noyan

24 Şubat 2014 Pazartesi

Tiyatronun klasik trajedisi Hamlet, Moda Sahnesi’nde modern bir yorumla sahneleniyor. Oyuncuların performansı sahnenin düzeni ve oyunun akışı görülmeye değer.

Hamlet Moda Sahnesi
Tiyatro blogumu kurma amacım olan iyi bir tiyatro izleyicisi olma isteğini yerine getirirken tiyatro denince akla ilk gelen Shakespeare’in oyunlarını ve özellikle Hamlet’i izlemek kaçınılmazdı. Bu sebeple soluğu Moda Sahnesi’nde aldım.
Modern bir anlatım, dekor ve kostümle Moda Sahnesi’nde sahnelenen Hamlet, orijinalinden 2 saat daha kısaltılarak sahneye konmuş. Sahnede her karaktere ait dik şekilde duran 7 kapaksız tabut yer alıyor. Daha oyun başlamadan dekor sizi şaşırtmaya yetiyor. Karakterlerin adı ve birkaç özelliği tabutun üzerinde ya da içinde yazıyor. Örneğin saray görevlisi Polonious tabutunun üzerinde Menfaat / Ahlak, içinde ise Otorite / Hamaset yazıyor. Hamlet'in tabutunun üzerinde ise Ütopya, amcası Claudius’un tabutunun üzerinde İhtiras, kocası ölünce kardeşiyle evlenen kraliçe Gertrud’un tabutunun üzerinde ise Şehvet yazıyor. Oyuncular oyun sıraları gelince sahneye çıkıyor, oyununu oynadıktan sonra tabutunun içinde karakterlere özgü hareketlerle oturuyor. Sahne tasarımı için Bengi Günay’ı tebrik etmek gerekir.
Claudius (Murat Tüzün)
Hain amca Claudius (Murat Tüzün)
Oyunun hikayesi
Hamlet’in Danimarka kralı babası, amcası tarafından öldürülür ve krallığı ele geçirerek annesi Gertrud ile evlenir. Bu duruma isyan eden Hamlet arkadaşı Horatio’nun babasının hayaletini gördüğünü ve katilin amcası Claudius olduğu konusunda ısrar eder. Hamlet olayı araştırdıkça hoyrat bir aşk ilişkisi ve iktidar tutkusunun olaya sebep olduğu gerçeğine varır. Ancak bir türlü harekete geçemez. Bu arada Hamlet, saray görevlisi Polonious’un kızı Ophelia’ya aşıktır. Babasının intikamını alamaması onu delilik boyutunda çıldırtır. Oyunun son sahnesinde amcası Hamlet’i bir tehdit olarak görür ve onu öldürmek için bir düello tertip eder. Bu düello herkesin sonunu hazırlar.

Mahir insan olma arzusu!
Oyunu izlerken farkına vardığım bir şey oldu. Karakterlerin hayata, insana, ilişkilere, düzene ilişkin sözleri yani oyunun metni o kadar derin anlamlar taşıyordu ki, her cümlenin / sahnenin üzerine oturup düşünebilir, o derin ve şiirsel sözlerden hayatın yeni anlamlarını çıkarabilirsiniz. Bu zenginlik karşısında şimdiki zamanın oyunları, oyun metinleri ya da insanı, yani günlük hayattaki televizyonda, medyada, sosyal medyadaki sözlerimiz, muhabbetlerimiz çok yüzeysel, sığ geldi birden. Yani insanlık olarak zamanın bu diliminde pek çok şey başarmış olabiliriz ama edebi ve düşüncel derinliğimiz, kullandığımız kelimelerin azlığı, anlamlarının fakirliği, hayata bakış açımızın sığlığı çok canımı sıktı. Keşke Türkçe konusunda derinleşebilseydik, daha zengin kelimelerle konuşabilsek, duygularımızı düşüncelerimizi tam anlamıyla aktarabilseydik. Keşke bizi insan yapan beynimizi daha iyi kullanabiliyor olsaydık, dil denilen muhteşem araçla dünyayı, insanlığı, hayatı değiştirebilecek kudretteki yeni düşünceler, fikirler geliştirebilseydik. Keşke insanlık kültürü denilen varoluşu daha iyi özümseyebilseydik, edebi anlamda dilini, beynini kullanabilen mahir insanlar topluluğu olabilseydik.
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Polonius’a (Timur Acar) bayıldık!
Timur Acar
Oyuncu performansları konusunda ahkam kesecek durumda değilim ama ben ve diğer seyirciler olarak Timur Acar’ın Polonius performansına bayıldık. Lafı eğip bükmeleri, vurguları, beden dili harikaydı. Fırsatçı, menfaatçi ve ahlak düşkünü Polonius kızının Hamlet ile yakınlaştığını haber alır. Bunun üzerine kızına bir ayar çekişi vardı ki… Elbette bu aşkı krala yaranmak için kullanacağı zaman tüm sözlerini unutup o güzel kızını kendi elleriyle Hamlet’e göndermesi de ayrı bir tezattı. Oyunda iki rolde oynayan Timur Acar'ın Osric rolüyle Hamlet ile olan diyolagları da ayrı bir güzeldi. Bir de düzenlenen eğlence için sahnede gösteri yapan kostümlü oyuncuları (Kraliçe: Alper Baytekin, Kral: Hasan Demirtaş) unutmamak gerek, seyirciyi kırdı geçirdi.

Müdavimi olacağınız bir tiyatro: Moda Sahnesi
Moda Sahnesi Logo
Yeri gelmişken biraz da Moda Sahnesi’nden bahsedeyim. Eski Moda Sineması’nın tiyatroya dönüştürülmesi ile oluşturulan Moda Sahnesi modern bir tiyatro görünümünde. Fuayenin tasarımı harika. Büyük salon geniş ve ferah. Tek sıkıntı oturma yerlerinin sandalye olması, uzun oyunlarda biraz canınız acıyabilir. Eğer ki Kadıköy ve çevresinde oyun seyretmek istiyorsanız müdavimi olacağınız bir tiyatro. Moda Sahnesi’nde gösterimde olan oyunlar; Hamlet, Bütün ÇılgınlarSever Beni (Mert Fırat, Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu) ve Katil Joe (Engin Hepileri, Öykü Karayel, Defne Halman, Mehmet Birkiye, Tanet Ölmez) yer alıyor. Özellikle Katil Joe bu aralar çok sevilen bir oyun, kapalı gişe oynuyor. Ancak 17 Mart’a bilet bulabildim. Moda Sahnesi'nde çocuk oyunları da sahnelenmkte.
Daha önce izlemiş olsanız bile Hamlet’in bu modern yorumunu mutlaka izleyin, izlemeyenlerdenseniz eğer hem Moda Sahnesi ile tanışmak hem de tiyatronun en önemli eserini izlemek için mutlaka yolunuzu tiyatroya düşürün.

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Onur Ünsal – Emre Adıyaman
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oyuncular: Hamlet (Onur Ünsal), Gertrude (Esra Kızıldoğan), Ophelia (Kübra Kip), Claudius (Murat Tüzün), Polonius, Osric (Timur Acar), Laertes, Guildenstern (İnan Ulaş Torun), Horatio, Rosencrantz (Çağlar Yalçınkaya) Hayalet, Oyuncu Kral (Hasan Demirtaş) Oyuncu Kraliçe, Mezarcı (Alper Baytekin)
Yönetmen Asistanları: Yağmur Mısırlıoğlu, Ferhat Asniya, Emre Adıyaman, Berfin Orman
Hareket Çalışması: Janbi Ceylan, Yeşim Coşkun
Ses Çalışması: Volkan Zambak
Oyun Süresi: 115 dak. 2 perde
Bilet Fiyatı: 25 TL
Gişe Telefon: (0 216) 330 58 00


Olmak ya da olmamak…

Tiyatronun klasik trajedisi Hamlet, Moda Sahnesi’nde modern bir yorumla sahneleniyor. Oyuncuların performansı sahnenin düzeni ve oyunun akışı görülmeye değer.

Hamlet Moda Sahnesi
Tiyatro blogumu kurma amacım olan iyi bir tiyatro izleyicisi olma isteğini yerine getirirken tiyatro denince akla ilk gelen Shakespeare’in oyunlarını ve özellikle Hamlet’i izlemek kaçınılmazdı. Bu sebeple soluğu Moda Sahnesi’nde aldım.
Modern bir anlatım, dekor ve kostümle Moda Sahnesi’nde sahnelenen Hamlet, orijinalinden 2 saat daha kısaltılarak sahneye konmuş. Sahnede her karaktere ait dik şekilde duran 7 kapaksız tabut yer alıyor. Daha oyun başlamadan dekor sizi şaşırtmaya yetiyor. Karakterlerin adı ve birkaç özelliği tabutun üzerinde ya da içinde yazıyor. Örneğin saray görevlisi Polonious tabutunun üzerinde Menfaat / Ahlak, içinde ise Otorite / Hamaset yazıyor. Hamlet'in tabutunun üzerinde ise Ütopya, amcası Claudius’un tabutunun üzerinde İhtiras, kocası ölünce kardeşiyle evlenen kraliçe Gertrud’un tabutunun üzerinde ise Şehvet yazıyor. Oyuncular oyun sıraları gelince sahneye çıkıyor, oyununu oynadıktan sonra tabutunun içinde karakterlere özgü hareketlerle oturuyor. Sahne tasarımı için Bengi Günay’ı tebrik etmek gerekir.
Claudius (Murat Tüzün)
Hain amca Claudius (Murat Tüzün)
Oyunun hikayesi
Hamlet’in Danimarka kralı babası, amcası tarafından öldürülür ve krallığı ele geçirerek annesi Gertrud ile evlenir. Bu duruma isyan eden Hamlet arkadaşı Horatio’nun babasının hayaletini gördüğünü ve katilin amcası Claudius olduğu konusunda ısrar eder. Hamlet olayı araştırdıkça hoyrat bir aşk ilişkisi ve iktidar tutkusunun olaya sebep olduğu gerçeğine varır. Ancak bir türlü harekete geçemez. Bu arada Hamlet, saray görevlisi Polonious’un kızı Ophelia’ya aşıktır. Babasının intikamını alamaması onu delilik boyutunda çıldırtır. Oyunun son sahnesinde amcası Hamlet’i bir tehdit olarak görür ve onu öldürmek için bir düello tertip eder. Bu düello herkesin sonunu hazırlar.

Mahir insan olma arzusu!
Oyunu izlerken farkına vardığım bir şey oldu. Karakterlerin hayata, insana, ilişkilere, düzene ilişkin sözleri yani oyunun metni o kadar derin anlamlar taşıyordu ki, her cümlenin / sahnenin üzerine oturup düşünebilir, o derin ve şiirsel sözlerden hayatın yeni anlamlarını çıkarabilirsiniz. Bu zenginlik karşısında şimdiki zamanın oyunları, oyun metinleri ya da insanı, yani günlük hayattaki televizyonda, medyada, sosyal medyadaki sözlerimiz, muhabbetlerimiz çok yüzeysel, sığ geldi birden. Yani insanlık olarak zamanın bu diliminde pek çok şey başarmış olabiliriz ama edebi ve düşüncel derinliğimiz, kullandığımız kelimelerin azlığı, anlamlarının fakirliği, hayata bakış açımızın sığlığı çok canımı sıktı. Keşke Türkçe konusunda derinleşebilseydik, daha zengin kelimelerle konuşabilsek, duygularımızı düşüncelerimizi tam anlamıyla aktarabilseydik. Keşke bizi insan yapan beynimizi daha iyi kullanabiliyor olsaydık, dil denilen muhteşem araçla dünyayı, insanlığı, hayatı değiştirebilecek kudretteki yeni düşünceler, fikirler geliştirebilseydik. Keşke insanlık kültürü denilen varoluşu daha iyi özümseyebilseydik, edebi anlamda dilini, beynini kullanabilen mahir insanlar topluluğu olabilseydik.
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Kraliçe Gertrude (Esra Kızıldoğan) - Hamlet (Onur Ünsal)
Polonius’a (Timur Acar) bayıldık!
Timur Acar
Oyuncu performansları konusunda ahkam kesecek durumda değilim ama ben ve diğer seyirciler olarak Timur Acar’ın Polonius performansına bayıldık. Lafı eğip bükmeleri, vurguları, beden dili harikaydı. Fırsatçı, menfaatçi ve ahlak düşkünü Polonius kızının Hamlet ile yakınlaştığını haber alır. Bunun üzerine kızına bir ayar çekişi vardı ki… Elbette bu aşkı krala yaranmak için kullanacağı zaman tüm sözlerini unutup o güzel kızını kendi elleriyle Hamlet’e göndermesi de ayrı bir tezattı. Oyunda iki rolde oynayan Timur Acar'ın Osric rolüyle Hamlet ile olan diyolagları da ayrı bir güzeldi. Bir de düzenlenen eğlence için sahnede gösteri yapan kostümlü oyuncuları (Kraliçe: Alper Baytekin, Kral: Hasan Demirtaş) unutmamak gerek, seyirciyi kırdı geçirdi.

Müdavimi olacağınız bir tiyatro: Moda Sahnesi
Moda Sahnesi Logo
Yeri gelmişken biraz da Moda Sahnesi’nden bahsedeyim. Eski Moda Sineması’nın tiyatroya dönüştürülmesi ile oluşturulan Moda Sahnesi modern bir tiyatro görünümünde. Fuayenin tasarımı harika. Büyük salon geniş ve ferah. Tek sıkıntı oturma yerlerinin sandalye olması, uzun oyunlarda biraz canınız acıyabilir. Eğer ki Kadıköy ve çevresinde oyun seyretmek istiyorsanız müdavimi olacağınız bir tiyatro. Moda Sahnesi’nde gösterimde olan oyunlar; Hamlet, Bütün ÇılgınlarSever Beni (Mert Fırat, Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu) ve Katil Joe (Engin Hepileri, Öykü Karayel, Defne Halman, Mehmet Birkiye, Tanet Ölmez) yer alıyor. Özellikle Katil Joe bu aralar çok sevilen bir oyun, kapalı gişe oynuyor. Ancak 17 Mart’a bilet bulabildim. Moda Sahnesi'nde çocuk oyunları da sahnelenmkte.
Daha önce izlemiş olsanız bile Hamlet’in bu modern yorumunu mutlaka izleyin, izlemeyenlerdenseniz eğer hem Moda Sahnesi ile tanışmak hem de tiyatronun en önemli eserini izlemek için mutlaka yolunuzu tiyatroya düşürün.

Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Onur Ünsal – Emre Adıyaman
Yöneten: Kemal Aydoğan
Sahne Tasarımı: Bengi Günay
Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oyuncular: Hamlet (Onur Ünsal), Gertrude (Esra Kızıldoğan), Ophelia (Kübra Kip), Claudius (Murat Tüzün), Polonius, Osric (Timur Acar), Laertes, Guildenstern (İnan Ulaş Torun), Horatio, Rosencrantz (Çağlar Yalçınkaya) Hayalet, Oyuncu Kral (Hasan Demirtaş) Oyuncu Kraliçe, Mezarcı (Alper Baytekin)
Yönetmen Asistanları: Yağmur Mısırlıoğlu, Ferhat Asniya, Emre Adıyaman, Berfin Orman
Hareket Çalışması: Janbi Ceylan, Yeşim Coşkun
Ses Çalışması: Volkan Zambak
Oyun Süresi: 115 dak. 2 perde
Bilet Fiyatı: 25 TL
Gişe Telefon: (0 216) 330 58 00


22 Şubat 2014 Cumartesi

Ömer Seyfettin'in aynı adlı eserinden Binnur Şerbetçioğlu’nun yazdığı İstanbul Kumpanyası'nın 2 perdelik yeni komedi oyunu “Aşk ve Ayak Parmakları” 23 Şubat 2014 Pazar günü saat 18:00’de Kozyatağı Kültür Merkezi’nde Gala yapıyor.

Aşk ve Ayak Parmakları
Tarık Şerbetçioğlu'nun yönettiği oyun; 1900’lerin başlarında İstanbul’da geçiyor. Düyun-u Umumiye'de müfettiş olarak görev yapan Behlül Bey karısının ölümü ardından evlendiği ikinci eşi Ahter, ilk evliliğinden olma biricik kızı Asime ve hizmetçileri Eleni ile zengin konaklarında yaşamaktadır.

Oyunun konusu
Asime aşka aşık deli dolu bir genç kızdır. Bir gün karşısına kendi halinde baytar mektebinde okuyan bir İstanbul beyzadesi olan Ruhi Bey çıkar. Ruhi ve Asime’nin aşk serüveni Pera’da bir pastanede tanışmalarıyla başlar;ancak aile yapılarının uyuşmamasına rağmen yapılan bu izdivaç Ruhi’nin takıntısına kurban olacaktır. Peki nedir Ruhi’nin takıntısı? “Toplumdaki yozlaşma zenginleri çığırından çıkarır, fakirleri de çılgına çevirir. Özenti toplumlar, üretmeyen toplumlar, kendi özlerine sahip çıkamayan toplumlar içten zayıflar, çöküşü hızlanır. Çocuklar nasıl ailenin aynası ise, aile de toplumun aynasıdır.” diyor oyunun yazarı Binnur Şerbetçioğlu.

Oyunda kimler var?
Ömer Seyfettin Türk Hikayeciliği’nin usta kalemi ve ünlü simalarından biridir. Türk Edebiyatı’nda dilde başlattığı sadeleştirme hareketi ve hikayeciliği ile tanınır. Ömer Seyfettin gibi önemli yazarlarımızı genç kuşaklara tanıtmak isteği ile sahnelenen oyunda; Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Handan Aydın, Gözde Akın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Hande Akkent ve Tunca Soysal yer alıyor.
Tarık Şerbetçioğlu' nun yönettiği oyunun, Dramaturgisi Oya Öztanıl’a, Dekor Tasarımı Eylül Gürcan’a, Kostüm Tasarımı Binnur Şerbetçioğlu’na, Müzikleri ise Deniz Noyan'a ait.
Oyunun galasına katılmak için detaylı bilgiyi buardan alabilirsiniz.

Aşk ve Ayak Parmakları gala yapıyor!

Ömer Seyfettin'in aynı adlı eserinden Binnur Şerbetçioğlu’nun yazdığı İstanbul Kumpanyası'nın 2 perdelik yeni komedi oyunu “Aşk ve Ayak Parmakları” 23 Şubat 2014 Pazar günü saat 18:00’de Kozyatağı Kültür Merkezi’nde Gala yapıyor.

Aşk ve Ayak Parmakları
Tarık Şerbetçioğlu'nun yönettiği oyun; 1900’lerin başlarında İstanbul’da geçiyor. Düyun-u Umumiye'de müfettiş olarak görev yapan Behlül Bey karısının ölümü ardından evlendiği ikinci eşi Ahter, ilk evliliğinden olma biricik kızı Asime ve hizmetçileri Eleni ile zengin konaklarında yaşamaktadır.

Oyunun konusu
Asime aşka aşık deli dolu bir genç kızdır. Bir gün karşısına kendi halinde baytar mektebinde okuyan bir İstanbul beyzadesi olan Ruhi Bey çıkar. Ruhi ve Asime’nin aşk serüveni Pera’da bir pastanede tanışmalarıyla başlar;ancak aile yapılarının uyuşmamasına rağmen yapılan bu izdivaç Ruhi’nin takıntısına kurban olacaktır. Peki nedir Ruhi’nin takıntısı? “Toplumdaki yozlaşma zenginleri çığırından çıkarır, fakirleri de çılgına çevirir. Özenti toplumlar, üretmeyen toplumlar, kendi özlerine sahip çıkamayan toplumlar içten zayıflar, çöküşü hızlanır. Çocuklar nasıl ailenin aynası ise, aile de toplumun aynasıdır.” diyor oyunun yazarı Binnur Şerbetçioğlu.

Oyunda kimler var?
Ömer Seyfettin Türk Hikayeciliği’nin usta kalemi ve ünlü simalarından biridir. Türk Edebiyatı’nda dilde başlattığı sadeleştirme hareketi ve hikayeciliği ile tanınır. Ömer Seyfettin gibi önemli yazarlarımızı genç kuşaklara tanıtmak isteği ile sahnelenen oyunda; Tarık Şerbetçioğlu, Ömer Gecü, Handan Aydın, Gözde Akın, Tuncay Vicnelioğlu, Nermin Koçak, Hande Akkent ve Tunca Soysal yer alıyor.
Tarık Şerbetçioğlu' nun yönettiği oyunun, Dramaturgisi Oya Öztanıl’a, Dekor Tasarımı Eylül Gürcan’a, Kostüm Tasarımı Binnur Şerbetçioğlu’na, Müzikleri ise Deniz Noyan'a ait.
Oyunun galasına katılmak için detaylı bilgiyi buardan alabilirsiniz.
Sumru Yavrucuk’uk tek kişilik oyunu Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi, insanın yerleşik düzen ve toplum kurallarıyla hissettiği gibi yaşama duygusunun çatışmasını travesti Umut’un yaşamından anlar aktararak anlatıyor.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi
Sumru Yavrucuk’un üstün bir performans sergilediği Beyoğlu’ndaki Kumbaracı50 tiyatrosunda sahnelenen Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi seks işçiliği yapan Umut’un yaşamından hikayeleri barındırıyor. Hüzün, sevinç, keder, umutsuzluk, çaresizlik, neşe gibi karmaşık duygulara kısa aralıklarla geçiş yapıldığı oyunda kendisini kadın hisseden bir erkeğin hissettiği gibi yaşama arzusunun ailesi, komşuları, kapıcısı, arkadaşları, toplum ve annesi ile olan ilişkisini gözler önüne seriyor.

Anne, baba ve aykırı evlat!
Oyunda zirve diye tanımlayabileceğimiz iki sahne var. İlki Umut’un annesi ile telefonda olan konuşması. Bir anne ve evladının acıklı, dramatik anlarına şahit olduğumuz telefon konuşmasında kendinizden izler bulabilirsiniz.
Oğlunun bir kadın gibi erkeklerden hoşlandığın öğrenen asker babanın bir palaska ile oğlunu dövdüğü sahne yine karmaşık ve çatışmalı duygular yaşayacağınız bir an. Seyrici ile etkileşimi bol olan oyunda ilginç bir an yaşandı. Sumru Yavrucuk’un canlandırdığı Umut karakteri oyun esnasında seyircilere şöyle bir soru sordu: Kalbi bir erkek tarafında kırılmayan bir kadın el kaldırsın? Sorunun ardından salonda çıt çıkmadı.

Oyunun çağrıştırdıkları
Oyun cinsel tercih yönünden toplumla çatışan bir bireyin yaşadığı zorlukları ve duygu girdaplarını anlatıyor ama oyun bana cinsel yönden değil de hissettiği gibi yaşamak isteyen bir insanın hikayesini çağrıştırdı. Hissettiklerinizi yaşayamamak, toplum kurallarının duygularımızı, düşüncelerimizi ve bizi sınırladığını, olduğunuzdan farklı göründüğünüzü anlattı. Bir insan tercihlerini (bu kapsama hissettiğin her şey dahil) yaşamak için mutlaka toplumla ve onun yerleşik inançlarıyla mücadele etmek zorunda.

Ne hissediyorsun nasıl yaşıyorsun?
Bunun en saf örneğini üniversiteye sınavına hazırlanan bir aile ve ergen arasında görebilirsiniz. Çocuğun tercihi keman çalmak ve hayatını bunun üzerine kurmak olabilir. Ama aile onu yerleşik kalıplara göre doktor yapmak ister.
Veya bir yetişkin olduğunuzu var sayalım. İçinizde hissettiğiniz ve yaşamayı arzuladığınız bir maceracı var. Ülke ülke şehir şehir gezmek istiyorsunuz. Ama size 9- 6 çalışan bir plaza kölesisinizdir. Bir karar alsanız, işi bıraksanız ve hissettiğiniz gibi yaşamak isteseniz aileniz, arkadaşlarınız ve pek çok kişi sizi durdurmak için elinden geleni yapacaktır. Bütün mesele bunun için mücadele etmeye ne kadar gönüllüsünüz ya da riskleri ne kadar göze alabilirsiniz.

Hayatın kuralları ve biz!
Yerleşik inançlar bize nasıl hareket etmemiz gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini yaşamın belli dönemlerinde ne yapmamız gerektiğini söyler. Hayatımız bizim dışımızdaki kurallar tarafından kurgulanır ve ona göre yaşarız. Bazen aramızdan birileri buna isyan eder ve olduğu gibi görünmek ister? İnsanlar ilk önce onu yargılar, sonra dışlar sonra yok sayar ve en sonunda yok etmeye çalışırlar. Bu süreçten kimi insan başarılı çıkar kimisi ise yenik düşer ve sürüye tekrar geri döner. Ama toplumu değiştiren, dönüştüren ve ileriye taşıyanlar hep kara koyunlar olmuştur.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi oyununu mutlaka izlemenizi öneriri keyifli anlar yaşamak, hüzünlenmek ve düşünmek için…

Yazan: Ebru Nihan Celkan
Yöneten ve Oynayan: Sumru Yavrucuk
Bilet: Tam 45 TL, İndirimli 30 TL Bilet almak için: Biletix
Ödüller: Tiyatro Dergisi 2013 Tiyatro Ödülleri (Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü), 2011–2012 TEB Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü, 2013 Afife Tiyatro Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Yeni Tiyatro Dergisi (Yılın Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü)

İnsan hissettiği gibi yaşayabilir mi?

Sumru Yavrucuk’uk tek kişilik oyunu Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi, insanın yerleşik düzen ve toplum kurallarıyla hissettiği gibi yaşama duygusunun çatışmasını travesti Umut’un yaşamından anlar aktararak anlatıyor.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi
Sumru Yavrucuk’un üstün bir performans sergilediği Beyoğlu’ndaki Kumbaracı50 tiyatrosunda sahnelenen Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi seks işçiliği yapan Umut’un yaşamından hikayeleri barındırıyor. Hüzün, sevinç, keder, umutsuzluk, çaresizlik, neşe gibi karmaşık duygulara kısa aralıklarla geçiş yapıldığı oyunda kendisini kadın hisseden bir erkeğin hissettiği gibi yaşama arzusunun ailesi, komşuları, kapıcısı, arkadaşları, toplum ve annesi ile olan ilişkisini gözler önüne seriyor.

Anne, baba ve aykırı evlat!
Oyunda zirve diye tanımlayabileceğimiz iki sahne var. İlki Umut’un annesi ile telefonda olan konuşması. Bir anne ve evladının acıklı, dramatik anlarına şahit olduğumuz telefon konuşmasında kendinizden izler bulabilirsiniz.
Oğlunun bir kadın gibi erkeklerden hoşlandığın öğrenen asker babanın bir palaska ile oğlunu dövdüğü sahne yine karmaşık ve çatışmalı duygular yaşayacağınız bir an. Seyrici ile etkileşimi bol olan oyunda ilginç bir an yaşandı. Sumru Yavrucuk’un canlandırdığı Umut karakteri oyun esnasında seyircilere şöyle bir soru sordu: Kalbi bir erkek tarafında kırılmayan bir kadın el kaldırsın? Sorunun ardından salonda çıt çıkmadı.

Oyunun çağrıştırdıkları
Oyun cinsel tercih yönünden toplumla çatışan bir bireyin yaşadığı zorlukları ve duygu girdaplarını anlatıyor ama oyun bana cinsel yönden değil de hissettiği gibi yaşamak isteyen bir insanın hikayesini çağrıştırdı. Hissettiklerinizi yaşayamamak, toplum kurallarının duygularımızı, düşüncelerimizi ve bizi sınırladığını, olduğunuzdan farklı göründüğünüzü anlattı. Bir insan tercihlerini (bu kapsama hissettiğin her şey dahil) yaşamak için mutlaka toplumla ve onun yerleşik inançlarıyla mücadele etmek zorunda.

Ne hissediyorsun nasıl yaşıyorsun?
Bunun en saf örneğini üniversiteye sınavına hazırlanan bir aile ve ergen arasında görebilirsiniz. Çocuğun tercihi keman çalmak ve hayatını bunun üzerine kurmak olabilir. Ama aile onu yerleşik kalıplara göre doktor yapmak ister.
Veya bir yetişkin olduğunuzu var sayalım. İçinizde hissettiğiniz ve yaşamayı arzuladığınız bir maceracı var. Ülke ülke şehir şehir gezmek istiyorsunuz. Ama size 9- 6 çalışan bir plaza kölesisinizdir. Bir karar alsanız, işi bıraksanız ve hissettiğiniz gibi yaşamak isteseniz aileniz, arkadaşlarınız ve pek çok kişi sizi durdurmak için elinden geleni yapacaktır. Bütün mesele bunun için mücadele etmeye ne kadar gönüllüsünüz ya da riskleri ne kadar göze alabilirsiniz.

Hayatın kuralları ve biz!
Yerleşik inançlar bize nasıl hareket etmemiz gerektiğini, nasıl konuşmamız gerektiğini yaşamın belli dönemlerinde ne yapmamız gerektiğini söyler. Hayatımız bizim dışımızdaki kurallar tarafından kurgulanır ve ona göre yaşarız. Bazen aramızdan birileri buna isyan eder ve olduğu gibi görünmek ister? İnsanlar ilk önce onu yargılar, sonra dışlar sonra yok sayar ve en sonunda yok etmeye çalışırlar. Bu süreçten kimi insan başarılı çıkar kimisi ise yenik düşer ve sürüye tekrar geri döner. Ama toplumu değiştiren, dönüştüren ve ileriye taşıyanlar hep kara koyunlar olmuştur.
Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi oyununu mutlaka izlemenizi öneriri keyifli anlar yaşamak, hüzünlenmek ve düşünmek için…

Yazan: Ebru Nihan Celkan
Yöneten ve Oynayan: Sumru Yavrucuk
Bilet: Tam 45 TL, İndirimli 30 TL Bilet almak için: Biletix
Ödüller: Tiyatro Dergisi 2013 Tiyatro Ödülleri (Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü), 2011–2012 TEB Yılın Kadın Oyuncusu Ödülü, 2013 Afife Tiyatro Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri (Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü), Yeni Tiyatro Dergisi (Yılın Başarılı Kadın Oyuncusu Ödülü)

16 Şubat 2014 Pazar

Fahişe İrma ile Çaylak Metin’in aşkını konu alan Sokak Kızı İrma, aşkın düzen yıkan ve kendi düzenini kuran tarafına gönderme yapan komik, eğlenceli bir oyun. Aşkın gücüne hala inanlar için…

Bakırköy Belediye Tiyatroları
Bir fahişeye aşık olsaydınız ne olurdu? Onun için hapse girer, yaptığı işi bırakması için saplandığı bataklıktan çıkması için elinizden geleni yapar mıydınız? Kıskançlığınız sizi yiyip bitirirken erkeklik onurunuzu ayaklar altına alıp bir fahişeye aşık olur muydunuz? Ya siz bir fahişe olsaydınız ve canınızı riske atıp bir erkeğin sevgi sözcüklerine inanıp dünyaya karşı gelir miydiniz?
Haldun Dormen yönetimindeki Sokak Kızı İrma temiz kalpli bir delikanlının bir fahişeye olan aşkını komik, eğlenceli bir anlatımla sahneye taşıyor. Aşkın gücüne hala inanlar için seyredilesi bir oyun.

Aşk kendi düzenini kendi kurar!
Sokak Kızı İrma
Oyun bana aşkın düzen yıkıcı özelliğini tekrar anımsattı. Aşk, kadın veya erkeğin toplumun hangi kesiminden olduğuna bakmaksızın kendi düzenini kurdurmaya her zaman niyetlidir. Fahişe de olsanız, temiz kalpli bir delikanlı da, fakir de olsanız zengin de, aşk mevcut düzeni yıkmayı her zaman görev bilmiştir kendine. Aşk, hayatın kendine göre düzenlenmesini ister her zaman. Eğer ki aşık insanlar bu gerçeği anlamaz, aşkın imkansız olduğunu ve hayatın gerçekleri ile baş edemeyeceklerine inanırlarsa pılısını pırtısını toplar terk eder, gider.

Aşka ne kadar inanıyorsun?
Sanırım bu yüzden kural yıkıcıdır hep büyük aşklar. Romeo ve Juliet, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin ve daha niceleri… Bu hikayeler aşkın ulaşılamaz olduğunda aşk olduğunu değil aşkın düzen yıkan yönüne, yani dünyayı insan sevgisinin değiştireceğine, dönüştüreceğine gönderme yaptıkları için efsane olmuşlardır.
İnsanların koyduğu ve sonra yine insanların kölesi olduğu kuralların, geleneklerin, ekonomik düzenin (para) ne kadar saçma olduğunu ve insana insanlığını yeniden hatırlatmak için insanı kısıtlayan, onu sadece yiyen, içen ve sıçan bir varlıktan öteye götürmeyen kuralların yıkılması gerektiğini anımsatmak için vardır aşk. Yani aşka bu yüzden dünyadaki hiçbir şeye benzemez. Bu yüzdendir ki diktatörler önce aşkı yasaklar. Kadın ve erkek aşk ile harmanlandığında bir atom bombasından daha yıkıcı olabilirler.

Aşk olmadan dönüşüm olmaz!
Haldun Dormen
Belki de buna inanmadığımız için, aşkın sahip olduğumuz düzeni yıkmasından korktuğumuz için şimdilerde aşık olamıyoruz ve gerçek aşka kavuşamıyoruz. Belki de bu yüzden devletimiz, demokrasimiz içimize sinmeyen bir yapaylıkta. Belki de bu yüzden değişimi ve dönüşümü gerçekleştiremiyoruz. Sevmesek de evli kalıyor, işe gidiyor ve içimize sinmeden oy veriyoruz. Yani düzenin değirmenine su taşımaya gönülsüzce devam ediyoruz. Aşk için mücadele gerekir ama sahip olduğun düzeni bırakıp yeni bir düzen kurmaya ve bu riske girmeye ne kadar gönüllüsün? Yani aşka ne kadar inanıyorsun?

Sokak Kızı İrma'nın hikayesi
Sokak Kızı İrma Foto
Efendim bunca lakırdıdan sonra gelelim oyunun konusuna. Tarlabaşında geçen Sokak Kızı İrma oyunu Efkarlılar Kahvesi sakinlerinin hikayelerini anlatır. Kahvenin sahibi (Emrah Eren) hikayenin anlatıcısıdır. Neler olup bittiğini oyun boyunca keyifli anlatımıyla seyirciye aktarır.
Fahişelik yaparak geçimini sağlayan İrma (Füruzan Aydın) mahallenin temiz kalpli çocuğu Çaylak Metin’e (Ragıp Savaş) aşık olur. Beraber İrma’nın evinde yaşamaya başlarlar ancak Çaylak Metin çok kıskançtır ve sevdiği kadının her gece başka erkeklerle birlikte olmasını kendine yediremez. Buna çözüm bulmak isteyen Çaylak Metin, Çetin adında kodoman bir adam rolüne bürünür ve İrma’yı dost edinir. Ona iltifatlarda bulunan Çetin rolündeki Çaylak Metin, İrma’nın Çetine gönlünün kaydığını hisseder.
Kıskançlıktan deliye dönen Çaylak Metin yarattığı karakter Çetin’i öldürür. Gazetelerde duyulan bu haber üzerine polis Çaylak Metin’i hapse atar. Çaresiz İrma olan bitenden habersizdir ve aynı zamanda hamiledir. Hapisaneden kaçan Çaylak Metin, yarattığı karakter Çetin rolüne bürünerek kendisinin ölmediğini ispat etmeye çalışır ve yorucu bir çabadan sonra bunu başarır. Sonunda İrma ile Çaylak Metin evlenir ve iki çocukları olur. Zaman zaman oyunun aksayan yönleri olsa da ikinci perdenin başlangıcındaki İrma’nın (Füruzan Aydın) şarkı performansı harikaydı. Ayrıca orkestra da müziği ile büyüledi. Tiyatronun bu klasik oyununu kaçırmayın derim, izlemesi keyifli bir oyun.

Sokak Kızı İrma oyunun geçmişi
Sokak Kızı İrma
Sokak Kızı İrma müzikleri Marguerite Monnot’a, öyküsü ise Alexandre Brefford’a ait bir Fransız oyunudur. Müzikalin öyküsü 1963 yılında film olmuş, yönetmenliğini Billy Wilder yapmış, başrollerde Jack Lemmon ve Shirley MacLaine oynamıştır.
Holdun Dormen tarafından Türk tiyatrosuna kazandırılan eser birebir çevrilmemiş ülkemize göre uyarlanmıştır.
1961'de Haldun Dormen tiyatrosunda sahnelenen Sokak Kızı İrma'daki rolüyle Gülriz Sururi en iyi kadın oyuncu olarak İlhan İskender Ödülü'nü kazanmış.

Bilet: Tam 6TL, Öğrenci 4 TL
Yazan ve Yöneten: Haldun Dormen
Dekor: Osman Şengezer
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Işık: Yakup Çartık
Müzik Direktörü (Uyarlayan): Tolga Çebi
Müzik: Marguerite Monnot
Koreografi: Pınar Ataer
Oyuncular: Ragıp Savaş (Metin & Çetin), İrma (Füruzan Aydın), Anlatan (Emrah Eren), Çetin Etili (Titrek - Travesti Şebo), Doğacan Taşpınar (Jilet - Ordinaryus), Faruk Üstün (Patron Balyoz), Emre Koç (Racon-Tango Tahsin), Bulut Akkale (Balta - Entel Tevfik), Caner Tör (Fıtık - Fırıldak Veli), M. Batıkan Avcı (Tantana Cavit), Görkem Gönülşen (Çatlak Kadın)

Bir fahişenin gerçeküstü aşkı: Sokak Kızı İrma

Fahişe İrma ile Çaylak Metin’in aşkını konu alan Sokak Kızı İrma, aşkın düzen yıkan ve kendi düzenini kuran tarafına gönderme yapan komik, eğlenceli bir oyun. Aşkın gücüne hala inanlar için…

Bakırköy Belediye Tiyatroları
Bir fahişeye aşık olsaydınız ne olurdu? Onun için hapse girer, yaptığı işi bırakması için saplandığı bataklıktan çıkması için elinizden geleni yapar mıydınız? Kıskançlığınız sizi yiyip bitirirken erkeklik onurunuzu ayaklar altına alıp bir fahişeye aşık olur muydunuz? Ya siz bir fahişe olsaydınız ve canınızı riske atıp bir erkeğin sevgi sözcüklerine inanıp dünyaya karşı gelir miydiniz?
Haldun Dormen yönetimindeki Sokak Kızı İrma temiz kalpli bir delikanlının bir fahişeye olan aşkını komik, eğlenceli bir anlatımla sahneye taşıyor. Aşkın gücüne hala inanlar için seyredilesi bir oyun.

Aşk kendi düzenini kendi kurar!
Sokak Kızı İrma
Oyun bana aşkın düzen yıkıcı özelliğini tekrar anımsattı. Aşk, kadın veya erkeğin toplumun hangi kesiminden olduğuna bakmaksızın kendi düzenini kurdurmaya her zaman niyetlidir. Fahişe de olsanız, temiz kalpli bir delikanlı da, fakir de olsanız zengin de, aşk mevcut düzeni yıkmayı her zaman görev bilmiştir kendine. Aşk, hayatın kendine göre düzenlenmesini ister her zaman. Eğer ki aşık insanlar bu gerçeği anlamaz, aşkın imkansız olduğunu ve hayatın gerçekleri ile baş edemeyeceklerine inanırlarsa pılısını pırtısını toplar terk eder, gider.

Aşka ne kadar inanıyorsun?
Sanırım bu yüzden kural yıkıcıdır hep büyük aşklar. Romeo ve Juliet, Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin ve daha niceleri… Bu hikayeler aşkın ulaşılamaz olduğunda aşk olduğunu değil aşkın düzen yıkan yönüne, yani dünyayı insan sevgisinin değiştireceğine, dönüştüreceğine gönderme yaptıkları için efsane olmuşlardır.
İnsanların koyduğu ve sonra yine insanların kölesi olduğu kuralların, geleneklerin, ekonomik düzenin (para) ne kadar saçma olduğunu ve insana insanlığını yeniden hatırlatmak için insanı kısıtlayan, onu sadece yiyen, içen ve sıçan bir varlıktan öteye götürmeyen kuralların yıkılması gerektiğini anımsatmak için vardır aşk. Yani aşka bu yüzden dünyadaki hiçbir şeye benzemez. Bu yüzdendir ki diktatörler önce aşkı yasaklar. Kadın ve erkek aşk ile harmanlandığında bir atom bombasından daha yıkıcı olabilirler.

Aşk olmadan dönüşüm olmaz!
Haldun Dormen
Belki de buna inanmadığımız için, aşkın sahip olduğumuz düzeni yıkmasından korktuğumuz için şimdilerde aşık olamıyoruz ve gerçek aşka kavuşamıyoruz. Belki de bu yüzden devletimiz, demokrasimiz içimize sinmeyen bir yapaylıkta. Belki de bu yüzden değişimi ve dönüşümü gerçekleştiremiyoruz. Sevmesek de evli kalıyor, işe gidiyor ve içimize sinmeden oy veriyoruz. Yani düzenin değirmenine su taşımaya gönülsüzce devam ediyoruz. Aşk için mücadele gerekir ama sahip olduğun düzeni bırakıp yeni bir düzen kurmaya ve bu riske girmeye ne kadar gönüllüsün? Yani aşka ne kadar inanıyorsun?

Sokak Kızı İrma'nın hikayesi
Sokak Kızı İrma Foto
Efendim bunca lakırdıdan sonra gelelim oyunun konusuna. Tarlabaşında geçen Sokak Kızı İrma oyunu Efkarlılar Kahvesi sakinlerinin hikayelerini anlatır. Kahvenin sahibi (Emrah Eren) hikayenin anlatıcısıdır. Neler olup bittiğini oyun boyunca keyifli anlatımıyla seyirciye aktarır.
Fahişelik yaparak geçimini sağlayan İrma (Füruzan Aydın) mahallenin temiz kalpli çocuğu Çaylak Metin’e (Ragıp Savaş) aşık olur. Beraber İrma’nın evinde yaşamaya başlarlar ancak Çaylak Metin çok kıskançtır ve sevdiği kadının her gece başka erkeklerle birlikte olmasını kendine yediremez. Buna çözüm bulmak isteyen Çaylak Metin, Çetin adında kodoman bir adam rolüne bürünür ve İrma’yı dost edinir. Ona iltifatlarda bulunan Çetin rolündeki Çaylak Metin, İrma’nın Çetine gönlünün kaydığını hisseder.
Kıskançlıktan deliye dönen Çaylak Metin yarattığı karakter Çetin’i öldürür. Gazetelerde duyulan bu haber üzerine polis Çaylak Metin’i hapse atar. Çaresiz İrma olan bitenden habersizdir ve aynı zamanda hamiledir. Hapisaneden kaçan Çaylak Metin, yarattığı karakter Çetin rolüne bürünerek kendisinin ölmediğini ispat etmeye çalışır ve yorucu bir çabadan sonra bunu başarır. Sonunda İrma ile Çaylak Metin evlenir ve iki çocukları olur. Zaman zaman oyunun aksayan yönleri olsa da ikinci perdenin başlangıcındaki İrma’nın (Füruzan Aydın) şarkı performansı harikaydı. Ayrıca orkestra da müziği ile büyüledi. Tiyatronun bu klasik oyununu kaçırmayın derim, izlemesi keyifli bir oyun.

Sokak Kızı İrma oyunun geçmişi
Sokak Kızı İrma
Sokak Kızı İrma müzikleri Marguerite Monnot’a, öyküsü ise Alexandre Brefford’a ait bir Fransız oyunudur. Müzikalin öyküsü 1963 yılında film olmuş, yönetmenliğini Billy Wilder yapmış, başrollerde Jack Lemmon ve Shirley MacLaine oynamıştır.
Holdun Dormen tarafından Türk tiyatrosuna kazandırılan eser birebir çevrilmemiş ülkemize göre uyarlanmıştır.
1961'de Haldun Dormen tiyatrosunda sahnelenen Sokak Kızı İrma'daki rolüyle Gülriz Sururi en iyi kadın oyuncu olarak İlhan İskender Ödülü'nü kazanmış.

Bilet: Tam 6TL, Öğrenci 4 TL
Yazan ve Yöneten: Haldun Dormen
Dekor: Osman Şengezer
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Işık: Yakup Çartık
Müzik Direktörü (Uyarlayan): Tolga Çebi
Müzik: Marguerite Monnot
Koreografi: Pınar Ataer
Oyuncular: Ragıp Savaş (Metin & Çetin), İrma (Füruzan Aydın), Anlatan (Emrah Eren), Çetin Etili (Titrek - Travesti Şebo), Doğacan Taşpınar (Jilet - Ordinaryus), Faruk Üstün (Patron Balyoz), Emre Koç (Racon-Tango Tahsin), Bulut Akkale (Balta - Entel Tevfik), Caner Tör (Fıtık - Fırıldak Veli), M. Batıkan Avcı (Tantana Cavit), Görkem Gönülşen (Çatlak Kadın)

15 Şubat 2014 Cumartesi

Tiyatronun duayenlerinden Haldun Dormen sanılanın aksine tiyatronun sinemadan ucuz olduğunu ve tiyatro seyircisinin oldukça fazla olduğunu belirterek “Türk tiyatrosu on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olur” dedi.

Türk tiyatrosu hakkında ne dedi
Blogum için tiyatro ile ilgili araştırma yaparken üstat Haldun Dormen’in bir röportajına rastladım. Tiyatromuz adına önemli tespitlerde bulunan Haldun Dormen, Türk tiyatrosunun on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olacağını söylemiş. Tiyatronun sinemadan ucuz olduğunu ve tiyatronun oldukça çok seyircisi olduğunu (ki ben de bu tespiti gözlemledim) söyleyen Haldun Dormen Broadway’de oynayabilecek oyunlarımız olduğunu ifade ediyor. Bakalım üstat neler demiş?

Dormen: Broadway'de oynayacak kadar iyi tiyatrolarımız var!
'Halkımızda tiyatroya olan ilgiyi nasıl buluyorsunuz? Gerçekten de tiyatroya 'Zengin eğlencesi', ya da 'üst kültür tabakasının sanatı' gibi bir anlayış var mı sizce?' sorusuna Dormen, "Hayır bence böyle bir anlayış olmamalı, olduğuna da inanmıyorum. Bugün baktığımızda tiyatro, sinemadan daha ucuz. Kimse farkında değil ama tiyatronun da oldukça çok seyircisi var. İstanbul'da şu anda üç yüzü aşkın tiyatro var. Büyüklü küçüklü alternatif tiyatrolar da var ama fark etmez, sonuç olarak varlar. Tiyatrolar hatta bazen seyirciyle fazla bile dolu oluyor. Broadway'de oynayabilecek kadar iyi olan tiyatrolarımız da var. Çok iyi oyunlar çok iyi tiyatrocular ve çok iyi tiyatrolarımız var. Bence durum böyle giderse Türk Tiyatrosu on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olur" cevabını verdi.

Türk tiyatrosu on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olur

Tiyatronun duayenlerinden Haldun Dormen sanılanın aksine tiyatronun sinemadan ucuz olduğunu ve tiyatro seyircisinin oldukça fazla olduğunu belirterek “Türk tiyatrosu on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olur” dedi.

Türk tiyatrosu hakkında ne dedi
Blogum için tiyatro ile ilgili araştırma yaparken üstat Haldun Dormen’in bir röportajına rastladım. Tiyatromuz adına önemli tespitlerde bulunan Haldun Dormen, Türk tiyatrosunun on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olacağını söylemiş. Tiyatronun sinemadan ucuz olduğunu ve tiyatronun oldukça çok seyircisi olduğunu (ki ben de bu tespiti gözlemledim) söyleyen Haldun Dormen Broadway’de oynayabilecek oyunlarımız olduğunu ifade ediyor. Bakalım üstat neler demiş?

Dormen: Broadway'de oynayacak kadar iyi tiyatrolarımız var!
'Halkımızda tiyatroya olan ilgiyi nasıl buluyorsunuz? Gerçekten de tiyatroya 'Zengin eğlencesi', ya da 'üst kültür tabakasının sanatı' gibi bir anlayış var mı sizce?' sorusuna Dormen, "Hayır bence böyle bir anlayış olmamalı, olduğuna da inanmıyorum. Bugün baktığımızda tiyatro, sinemadan daha ucuz. Kimse farkında değil ama tiyatronun da oldukça çok seyircisi var. İstanbul'da şu anda üç yüzü aşkın tiyatro var. Büyüklü küçüklü alternatif tiyatrolar da var ama fark etmez, sonuç olarak varlar. Tiyatrolar hatta bazen seyirciyle fazla bile dolu oluyor. Broadway'de oynayabilecek kadar iyi olan tiyatrolarımız da var. Çok iyi oyunlar çok iyi tiyatrocular ve çok iyi tiyatrolarımız var. Bence durum böyle giderse Türk Tiyatrosu on sene sonra dünyanın en iyi tiyatrosu olur" cevabını verdi.

14 Şubat 2014 Cuma

Usta yazar Aziz Nesin’in dört kısa oyununu bir araya getiren Azizce’de alıştığımız Aziz Nesin mizahı ve eleştirisinin yanı sıra günümüzün politik gündemine ilişkin de küçük dokundurmalar yer alıyor.
Aziz Nesin dört kısa oyun

Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen Azizce oyununda Aziz Nesin’in Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç, Bir Kadın İçin Düet, Yaşasın Kavuniçi ve Sen Gara Değilsin adlı 4 kısa oyunu yer alıyor. Tipik Aziz Nesin mizahı ve eleştirisini görebileceğiniz oyunlarda günümüzün politik gündemine atıfta bulunan küçük göndermeler yer alıyor.

Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç
Aranan bir kaçak, bir polis ve iki kolu da olmayan bir muhbirin hikayesi. Kaçak kaçmaktan yorulmuş, çaresiz ölmek istiyor ama kendini öldüremiyor. Polis hayatında askerlik hariç hiç adam öldürmemiş. Sorumluluğundaki bölgede kaçakla karşılaşan polis onun gitmesini ister. Kaçak polisten onu öldürmesini, başına konan ödülün yarısını kendisine yarısını da kendi ailesine vermesini ister ama polis bunu yapamaz. Polis ile kaçak arasında geçen diyaloglarda insana ve şartlara ilişkin toplumsal içerikli göndermeler yer alıyor.
Uzaktan kolsuz muhbirin geldiğini gören polis kaçağa saklanmasını söyler. İşinde iyi olan muhbir durumdan işkinlenir. Tam bir fırsatçı olan muhbir toplumdaki leş yiyicilerin temsilcisi gibidir adeta. Sonra muhbir kaçağı görür, polisi kaçağı kolladığı için ihbar edeceğini söyler. Kaçak muhbire polis kaçağa silahını doğrultur. Tam bir Meksika açmazı (iki ya da daha fazla kişinin birbirine silah doğrultma anı) yaşanır ve….

Bir Kadın İçin Düet
Sahnede iki kadın vardır. Biri bir yıl önce ölmüş bir heykel sanatçısının karısı diğeri de onun metresidir. Kadın her akşam saat 11.00’de kocasının onu ziyarete geldiğini söyler. Kadın ilk başta inanmaz ama sonra bu ziyareti didiklemeye başlar. Ölen adamın üzerinden geçen evlilik, aşk ve kadınlar konulu sohbette birbirlerini tanımaya başlarlar. Açıkça söylemek gerekirse ben ve diğer seyirciler dahil oyunu pek anlayamadık J

Yaşasın Kavuniçi
Yaşasın Kavuniçi
Tipik bir Aziz Nesin oyunu olduğunu söyleyebilirim. Toplumun menfaatçi tarafını bir aile, evlenecek bir kız ve o aileye damat olacak bakan adayı milletvekili adam üzerinden anlatıyor. Kadın erkek ilişkilerinden evliliklere, politik olayların gelişimine göre insanların pozisyon değiştirmesinden fırsatçılığın insan ruhundaki çirkinliğine kadar pek çok toplumsal eleştiri güzel bir şekilde betimlenmiş.
Damat adayı akşam yemeği için kızın ailesine konuk olur. Aile adamın bakan adayı olması nedeniyle çok mutludur. Apolitik anne, kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen bir kız ve ezik baba kızlarının istikbalini makam ve mevkiye bağlamışlardır.
Ancak ortalıkta hükümet darbesi olacağına dair söylentiler dolaşmaktadır. Darbe olursa kızlarını evlendirmekten vazgeçmek isteyen aile iki arada bir derededir. Yemek esnasında televizyondan (ki televizyon sahnenin üst kısmında küçük bir kovukta yer alan spiker – oyuncun performansı harikaydı) bakanın istifa haberi, darbe haberi ve hükümetin darbeyi bertaraf ettiği haberler sırayla anons edilir. İşte bu durum değişikliğine göre aile ve kızı damat adayını bir seviyor, bir reddediyordu. Kavuniçi ise bir duvar renginden başka bir şey değil, kızın damadı reddetmek için kullandığı çok önemsiz bir ayrıntı. Ama oyunun kilit taşı konumunda.

Sen Gara Değilsin
Sen Gara Değilsin
Kahramanlar gerçekten bizim bildiğimiz gibiler mi? Anıtları, heykelleri, haklarında yazılmış insanüstü efsaneler doğru mu? İşte bu soruların cevabını “Sen Gara Değilsin” oyununda alabilirsiniz. Yumtaburlu bir savaş kahramanı olan ve gazetelerde yaptığı kahramanlıklar çarşaf çarşaf yayınlanan, ancak öldüğü açıklanan Gara anısına yapılan bir heykelin açılışında konuşan belediye başkanı Gara’nın kahramanlıklarını tek tek sıralar. Sonra şehrin adını değiştirdiklerini ve ismini Garamur yaptıklarını ilan eder.
Velhasıl açılış biter ve şehrin belediye başkanı ile gizli polis teşkilatının başkanı sohbete başlar. Bu esnada üstü başı yırtık pırtık sefil bir adamın yeni açılan Gara’nın heykeline işerken yakalarlar. İşeyen adam öldüğü söylnen Gara’dır. Gara ne kadar üçkağıtçı, şerefsiz ve tabansız olduğunu tek tek anlatır. Telaşlanan belediye başkanı ve polis teşkilatının başkanı ona rüşvet vererek şehirden göndermek isterler. Onu Gara olmasını ikna ettiklerini düşünürler ama başaramazlar. Oyunun sonunda Gara’nın işini bitirmekten başka çare kalmamıştır. Yani gerçek Gara ölür ama kahraman Gara gönüllerde, zihinlerde yaşamaya devam eder.

Aziz Nesin Sahnede
Oyunun sonunda Aziz Nesin’in portresi alkışlarla sahnede yer aldı. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul ile başından geçen bir olayı anlatan sözleri sahneye yansıtıldı. Bu olayda genç Aziz oyuncu olmak için bir gün Muhsin Ertuğrul’a gider ama kabul görmez. Bunun üzerine şu sözü söyler: “Ne zaman yüzüme bir kapı kapansa dişlerimi sıkarım –Ben bu kapıyı açacağım- derim.” Yıllar sonra söylediğini yapar Aziz Nesin ve tiyatronun kapıları ona açılmıştır.

Yazan: Aziz Nesin
Yöneten: Murat Karasu
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Dekor: Ali Yenel
Işık: Yakup Çartık
Reji Asistanı: Ercan Koçak
Oyuncular: Münir Akça, Şirin Asutay, Doğacan Taşpınar, Yunus Emre Kılınç, Gülru Pekdemir, Ercan Koçak.
Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy)
Bilet: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL.

Aziz Nesin'den 4 kısa oyun bir arada: Azizce

Usta yazar Aziz Nesin’in dört kısa oyununu bir araya getiren Azizce’de alıştığımız Aziz Nesin mizahı ve eleştirisinin yanı sıra günümüzün politik gündemine ilişkin de küçük dokundurmalar yer alıyor.
Aziz Nesin dört kısa oyun

Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sahnelenen Azizce oyununda Aziz Nesin’in Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç, Bir Kadın İçin Düet, Yaşasın Kavuniçi ve Sen Gara Değilsin adlı 4 kısa oyunu yer alıyor. Tipik Aziz Nesin mizahı ve eleştirisini görebileceğiniz oyunlarda günümüzün politik gündemine atıfta bulunan küçük göndermeler yer alıyor.

Bir İnsanın Başı Üzerine Üç Sesli Üzünç
Aranan bir kaçak, bir polis ve iki kolu da olmayan bir muhbirin hikayesi. Kaçak kaçmaktan yorulmuş, çaresiz ölmek istiyor ama kendini öldüremiyor. Polis hayatında askerlik hariç hiç adam öldürmemiş. Sorumluluğundaki bölgede kaçakla karşılaşan polis onun gitmesini ister. Kaçak polisten onu öldürmesini, başına konan ödülün yarısını kendisine yarısını da kendi ailesine vermesini ister ama polis bunu yapamaz. Polis ile kaçak arasında geçen diyaloglarda insana ve şartlara ilişkin toplumsal içerikli göndermeler yer alıyor.
Uzaktan kolsuz muhbirin geldiğini gören polis kaçağa saklanmasını söyler. İşinde iyi olan muhbir durumdan işkinlenir. Tam bir fırsatçı olan muhbir toplumdaki leş yiyicilerin temsilcisi gibidir adeta. Sonra muhbir kaçağı görür, polisi kaçağı kolladığı için ihbar edeceğini söyler. Kaçak muhbire polis kaçağa silahını doğrultur. Tam bir Meksika açmazı (iki ya da daha fazla kişinin birbirine silah doğrultma anı) yaşanır ve….

Bir Kadın İçin Düet
Sahnede iki kadın vardır. Biri bir yıl önce ölmüş bir heykel sanatçısının karısı diğeri de onun metresidir. Kadın her akşam saat 11.00’de kocasının onu ziyarete geldiğini söyler. Kadın ilk başta inanmaz ama sonra bu ziyareti didiklemeye başlar. Ölen adamın üzerinden geçen evlilik, aşk ve kadınlar konulu sohbette birbirlerini tanımaya başlarlar. Açıkça söylemek gerekirse ben ve diğer seyirciler dahil oyunu pek anlayamadık J

Yaşasın Kavuniçi
Yaşasın Kavuniçi
Tipik bir Aziz Nesin oyunu olduğunu söyleyebilirim. Toplumun menfaatçi tarafını bir aile, evlenecek bir kız ve o aileye damat olacak bakan adayı milletvekili adam üzerinden anlatıyor. Kadın erkek ilişkilerinden evliliklere, politik olayların gelişimine göre insanların pozisyon değiştirmesinden fırsatçılığın insan ruhundaki çirkinliğine kadar pek çok toplumsal eleştiri güzel bir şekilde betimlenmiş.
Damat adayı akşam yemeği için kızın ailesine konuk olur. Aile adamın bakan adayı olması nedeniyle çok mutludur. Apolitik anne, kendi menfaatinden başka bir şey düşünmeyen bir kız ve ezik baba kızlarının istikbalini makam ve mevkiye bağlamışlardır.
Ancak ortalıkta hükümet darbesi olacağına dair söylentiler dolaşmaktadır. Darbe olursa kızlarını evlendirmekten vazgeçmek isteyen aile iki arada bir derededir. Yemek esnasında televizyondan (ki televizyon sahnenin üst kısmında küçük bir kovukta yer alan spiker – oyuncun performansı harikaydı) bakanın istifa haberi, darbe haberi ve hükümetin darbeyi bertaraf ettiği haberler sırayla anons edilir. İşte bu durum değişikliğine göre aile ve kızı damat adayını bir seviyor, bir reddediyordu. Kavuniçi ise bir duvar renginden başka bir şey değil, kızın damadı reddetmek için kullandığı çok önemsiz bir ayrıntı. Ama oyunun kilit taşı konumunda.

Sen Gara Değilsin
Sen Gara Değilsin
Kahramanlar gerçekten bizim bildiğimiz gibiler mi? Anıtları, heykelleri, haklarında yazılmış insanüstü efsaneler doğru mu? İşte bu soruların cevabını “Sen Gara Değilsin” oyununda alabilirsiniz. Yumtaburlu bir savaş kahramanı olan ve gazetelerde yaptığı kahramanlıklar çarşaf çarşaf yayınlanan, ancak öldüğü açıklanan Gara anısına yapılan bir heykelin açılışında konuşan belediye başkanı Gara’nın kahramanlıklarını tek tek sıralar. Sonra şehrin adını değiştirdiklerini ve ismini Garamur yaptıklarını ilan eder.
Velhasıl açılış biter ve şehrin belediye başkanı ile gizli polis teşkilatının başkanı sohbete başlar. Bu esnada üstü başı yırtık pırtık sefil bir adamın yeni açılan Gara’nın heykeline işerken yakalarlar. İşeyen adam öldüğü söylnen Gara’dır. Gara ne kadar üçkağıtçı, şerefsiz ve tabansız olduğunu tek tek anlatır. Telaşlanan belediye başkanı ve polis teşkilatının başkanı ona rüşvet vererek şehirden göndermek isterler. Onu Gara olmasını ikna ettiklerini düşünürler ama başaramazlar. Oyunun sonunda Gara’nın işini bitirmekten başka çare kalmamıştır. Yani gerçek Gara ölür ama kahraman Gara gönüllerde, zihinlerde yaşamaya devam eder.

Aziz Nesin Sahnede
Oyunun sonunda Aziz Nesin’in portresi alkışlarla sahnede yer aldı. Bunun yanında Muhsin Ertuğrul ile başından geçen bir olayı anlatan sözleri sahneye yansıtıldı. Bu olayda genç Aziz oyuncu olmak için bir gün Muhsin Ertuğrul’a gider ama kabul görmez. Bunun üzerine şu sözü söyler: “Ne zaman yüzüme bir kapı kapansa dişlerimi sıkarım –Ben bu kapıyı açacağım- derim.” Yıllar sonra söylediğini yapar Aziz Nesin ve tiyatronun kapıları ona açılmıştır.

Yazan: Aziz Nesin
Yöneten: Murat Karasu
Kostüm: Sadık Kızılağaç
Dekor: Ali Yenel
Işık: Yakup Çartık
Reji Asistanı: Ercan Koçak
Oyuncular: Münir Akça, Şirin Asutay, Doğacan Taşpınar, Yunus Emre Kılınç, Gülru Pekdemir, Ercan Koçak.
Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy)
Bilet: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL.

10 Şubat 2014 Pazartesi

Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar’ın üstün performans gösterdiği Profesyonel oyunu kara komedi ve ironi ile iç içe bir yazarın hikayesini anlatıyor.
Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar
40 yaşında bir yazarsınız ve edebi hayatınız boyunca gizli bir polisin sizi adım adım izlediğini, söylediğiniz her sözü kaydettiğini, geride bıraktığınız eşyaları topladığını ve bir gün söylediğiniz sözleri 4 kitap olarak, eşyalarınızı da bir bavulla size getirdiğini düşünün. Bununla kalmayıp sizin unuttuğunuz anıları, mektupları, eşyaları ve her daim ne varsa tek tek önünüze serdiğini… Yani geçmişinizi şu ana taşıdığın hayal edin! Ne hissedersiniz?
Profesyonel oyununda Luka Laban adındaki Yugoslavya’daki eski rejim tarafından yazar Teya’nın peşine takılan bir gizli polisin yıllar sonra yazarla olan buluşmasının hikayesi anlatılıyor.

Başlangıç sahnesi yazarlara ders!
Bir yayınevine genel yayın yönetmeni olarak atanan Teya -Yetkin Dikinciler- kendi yazarlık hikayesi ve edebiyata bakışını, yazarların ya da yazar olmak isteyenlerin ne kadar acınası bir halde olduğunu anlattığı ilk sahne yayınevine yazdıklarını göndermek isteyenlere ders niteliği taşıyor.
Sonra sahneye eski gizli polis Luka Laban -Bülent Emin Yarar- elinde bir bavulla gelir. Rejim değiştiği için polislikten atılmış, bu yüzden psikolojisi bozulmuş Luka’nın davranışlar bir tuhaftır. Jest ve mimik performansı zirvede olan bu rolün hakkını Bülent Emin Yarar çok iyi vermiş. Luka’nın hareketlerine, tavırlarına ve yüzünün aldığı şekle oyun boyunca güleceksiniz.

Annenin geç gelen mektubu!
Luka, Teya’nın geride bıraktığı tüm eşyaları toplamıştır. Buna adres değişikliğinden dolayı alamadığı mektuplar da dahil. Kırmızı bir fiyonkla bağladığı mektup demetini Teya’ya verir. Teya mektuplarında arasından annesinin adının yazılı olduğu zarfı açar ve okur. Vefat etmiş annesinin sözleri onu adeta yıkar. Yetkin Dikinciler oyunculuğunu bu sahnede de gösteriyor.

Oyunun sonunda bir sürpriz var!
Profesyonel oyunundan bir sahne
Profesyonel oyunu boyunca başrol oyuncusu Teya konuşmaların arasında kalan ancak oyun metninde bulunan ve oyuncuların duygularını, davranışlarını ve düşüncelerini aktaran metinleri söylüyor. Örnek vermek gerekirse

“Böyle tedirginlikle yüzüme baktı ve sonra elini omzuma koyarak gülümseyerek bir şeyler mırıldandı.
 - Hani bugün sinirlenmeyeceğinize dair söz vermiştiniz bana.”

İlk başta sanki bir roman veya öyküyü okunurken canlandırılıyormuş hissi veriyor izleyiciye. Ama bunun bir nedeni var o da oyunun sonunda açığa çıkıyor.

Oyun kapalı gişe!
Devlet Tiyatroları Cevahir AVM sahnesinde kadim dostum Özgür ile birlikte izledim oyunu. Bu Özgür’ün oyunu üçüncü kez izleyişiydi. Sanırım bağımlılık yapıyor. Önceden uyarmak isterim bilet bulmakta güçlük çekebilirsiniz ama yine de değer. Bilet olmasa bil oyundan 2 saat önce gişeye gidip bilet bulma ihtimaliniz var. Ben bu oyuna böyle bilet buldum.
Dünyaca ünlü Sırp yazar Duşan Kovaçevic tarafından yazılan Başar Sabuncu / Bilge Emin Türkçeye çevirmiş. Işıl kasapoğlu tarafından sahnelenen oyun 2010 yılında Afife Tiyatro Ödülleri’nden Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu (Bülent Emin Yarar) ve 8. Tiyatro Ödülleri’nden Yılın Erkek Oyuncusu (Yetkin Dikinciler) ödüllerini almış ve halen kapalı gişe oynuyor. Mutlaka izlenmeli.
Sahne: Devlet Tiyatroları
Süre: 1 saat 45 dakika / 1 Perde
Bilet: 10 TL --> Biilet Satın Al


Hayatınızın her anı kayıt altında!

Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar’ın üstün performans gösterdiği Profesyonel oyunu kara komedi ve ironi ile iç içe bir yazarın hikayesini anlatıyor.
Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar
40 yaşında bir yazarsınız ve edebi hayatınız boyunca gizli bir polisin sizi adım adım izlediğini, söylediğiniz her sözü kaydettiğini, geride bıraktığınız eşyaları topladığını ve bir gün söylediğiniz sözleri 4 kitap olarak, eşyalarınızı da bir bavulla size getirdiğini düşünün. Bununla kalmayıp sizin unuttuğunuz anıları, mektupları, eşyaları ve her daim ne varsa tek tek önünüze serdiğini… Yani geçmişinizi şu ana taşıdığın hayal edin! Ne hissedersiniz?
Profesyonel oyununda Luka Laban adındaki Yugoslavya’daki eski rejim tarafından yazar Teya’nın peşine takılan bir gizli polisin yıllar sonra yazarla olan buluşmasının hikayesi anlatılıyor.

Başlangıç sahnesi yazarlara ders!
Bir yayınevine genel yayın yönetmeni olarak atanan Teya -Yetkin Dikinciler- kendi yazarlık hikayesi ve edebiyata bakışını, yazarların ya da yazar olmak isteyenlerin ne kadar acınası bir halde olduğunu anlattığı ilk sahne yayınevine yazdıklarını göndermek isteyenlere ders niteliği taşıyor.
Sonra sahneye eski gizli polis Luka Laban -Bülent Emin Yarar- elinde bir bavulla gelir. Rejim değiştiği için polislikten atılmış, bu yüzden psikolojisi bozulmuş Luka’nın davranışlar bir tuhaftır. Jest ve mimik performansı zirvede olan bu rolün hakkını Bülent Emin Yarar çok iyi vermiş. Luka’nın hareketlerine, tavırlarına ve yüzünün aldığı şekle oyun boyunca güleceksiniz.

Annenin geç gelen mektubu!
Luka, Teya’nın geride bıraktığı tüm eşyaları toplamıştır. Buna adres değişikliğinden dolayı alamadığı mektuplar da dahil. Kırmızı bir fiyonkla bağladığı mektup demetini Teya’ya verir. Teya mektuplarında arasından annesinin adının yazılı olduğu zarfı açar ve okur. Vefat etmiş annesinin sözleri onu adeta yıkar. Yetkin Dikinciler oyunculuğunu bu sahnede de gösteriyor.

Oyunun sonunda bir sürpriz var!
Profesyonel oyunundan bir sahne
Profesyonel oyunu boyunca başrol oyuncusu Teya konuşmaların arasında kalan ancak oyun metninde bulunan ve oyuncuların duygularını, davranışlarını ve düşüncelerini aktaran metinleri söylüyor. Örnek vermek gerekirse

“Böyle tedirginlikle yüzüme baktı ve sonra elini omzuma koyarak gülümseyerek bir şeyler mırıldandı.
 - Hani bugün sinirlenmeyeceğinize dair söz vermiştiniz bana.”

İlk başta sanki bir roman veya öyküyü okunurken canlandırılıyormuş hissi veriyor izleyiciye. Ama bunun bir nedeni var o da oyunun sonunda açığa çıkıyor.

Oyun kapalı gişe!
Devlet Tiyatroları Cevahir AVM sahnesinde kadim dostum Özgür ile birlikte izledim oyunu. Bu Özgür’ün oyunu üçüncü kez izleyişiydi. Sanırım bağımlılık yapıyor. Önceden uyarmak isterim bilet bulmakta güçlük çekebilirsiniz ama yine de değer. Bilet olmasa bil oyundan 2 saat önce gişeye gidip bilet bulma ihtimaliniz var. Ben bu oyuna böyle bilet buldum.
Dünyaca ünlü Sırp yazar Duşan Kovaçevic tarafından yazılan Başar Sabuncu / Bilge Emin Türkçeye çevirmiş. Işıl kasapoğlu tarafından sahnelenen oyun 2010 yılında Afife Tiyatro Ödülleri’nden Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu (Bülent Emin Yarar) ve 8. Tiyatro Ödülleri’nden Yılın Erkek Oyuncusu (Yetkin Dikinciler) ödüllerini almış ve halen kapalı gişe oynuyor. Mutlaka izlenmeli.
Sahne: Devlet Tiyatroları
Süre: 1 saat 45 dakika / 1 Perde
Bilet: 10 TL --> Biilet Satın Al


BKM Mutfak Sahne’de izlediğim Şehr-i Sevda İstanbulum adlı oyun kendini İstanbul zanneden aklı yitik eski bir İstanbullu kadının hikayesini İstanbul’un halleri üzerinden anlatıyor.

Kendini İstanbul zanneden bir kadının hikayesi
İstanbul hangimizin ruhunu ele geçirmedi ki? Nice şairlere, yazarlara ilham kaynağı olmuş, imparatorların, komutanların aklını çelmiş ve üzerinde yaşayan çocuklarına çoğu zaman bonkör, bazen de nankör bu şehir, katlanması zor ama sevdasından vazgeçemediğimiz İstanbul, bir kadının ruhunu ele geçirseydi ne olurdu? Şehr-i Sevda İstanbulum adlı oyun bu sorunun cevabını veriyor bize. Oyun kendini İstanbul zanneden alı yitik eski bir İstanbullu kadının hikayesi. Bazen acıklı bazen hüzünlü genelde komik hikaye.

Koştur koştur İstanbul…
Her gün yaşadığımız hikayelerin, İstanbul’un hallerini anlatan parodilerden oluşan oyunda dikkatimi çeken ve seyirciden de çokça alkış alan birkaç sahneden bahsedeceğim. Belki hatırlarsınız bir ara YouTube’da bir şarapçının videosu dönüyordu; Kenan komutanım. Sarhoş ağabeymiz İstanbul’u asıl fethedenin Fatih değil kendisi olduğunu anlatıyordu. “Fatih’in topları Fatih’in topları” nidalarıyla… İşte bu videodaki sarhoş tiplemesi oyuna ayrı bir renk katmış.
Oyunda İstanbul tüp geçidinden, Fettullah Gülen’in bedduasından, azınlık tiplemelerinden, bir tinercinin hikayesi üzerinden İstanbul’a göçün yansımalarına ilişkin kadar pek çok sahne var. Bir sabah Haliç kenarından İstanbul’a bakan birinin canlandırıldığı sahnede “Denizde yüzen prezarvatifleri görünce yine dünce gece İstanbul’u becermişler” diyordu. Oyunda bunun gibi pek çok komik ama bir o kadar da acıklı anlar, durumlar yer alıyor.

İstanbul aşığı bir kadın: Theodora
Oyunun en can alıcı sahnelerinden biri de İstanbul aşığı bir kadın olan Bizans kraliçesi Theodora’nın anlatıldığı bölümdü. I. Jüstinyen’in eşi olan Theodora, isyan çıktığında saraydan kaçmak isteyen kocasına yazdığı mektupta öyle cümleler kurmuş ki… Devamını oyunda seyretmenizi öneririm.

Oyun BKM Mutfak Sahne'de
Yazar ve oyuncu Banu Başeren BKM Mutfak’ın kurulduğu yıllarda skeç olarak başlayan Şehr-i Sevda İstanbulum’u genişletmiş ve oyun haline getirmiş. İstanbul’da çeşitli sahnelerde oynadıktan sonra şimdi BKM Mutfak Sahne’de seyirci ile buluşuyor. Eğer siz de bu şehre sevdalı bir İstanbulluysanız oyunu kaçırmayın derim.
Oyuncular: Banu Başeren, Sinem Yener Ekşioğlu, Emre Ertunç
Süre: 1 saat 15 dakika

İstanbul bir kadının ruhunu ele geçirirse ne olur?

BKM Mutfak Sahne’de izlediğim Şehr-i Sevda İstanbulum adlı oyun kendini İstanbul zanneden aklı yitik eski bir İstanbullu kadının hikayesini İstanbul’un halleri üzerinden anlatıyor.

Kendini İstanbul zanneden bir kadının hikayesi
İstanbul hangimizin ruhunu ele geçirmedi ki? Nice şairlere, yazarlara ilham kaynağı olmuş, imparatorların, komutanların aklını çelmiş ve üzerinde yaşayan çocuklarına çoğu zaman bonkör, bazen de nankör bu şehir, katlanması zor ama sevdasından vazgeçemediğimiz İstanbul, bir kadının ruhunu ele geçirseydi ne olurdu? Şehr-i Sevda İstanbulum adlı oyun bu sorunun cevabını veriyor bize. Oyun kendini İstanbul zanneden alı yitik eski bir İstanbullu kadının hikayesi. Bazen acıklı bazen hüzünlü genelde komik hikaye.

Koştur koştur İstanbul…
Her gün yaşadığımız hikayelerin, İstanbul’un hallerini anlatan parodilerden oluşan oyunda dikkatimi çeken ve seyirciden de çokça alkış alan birkaç sahneden bahsedeceğim. Belki hatırlarsınız bir ara YouTube’da bir şarapçının videosu dönüyordu; Kenan komutanım. Sarhoş ağabeymiz İstanbul’u asıl fethedenin Fatih değil kendisi olduğunu anlatıyordu. “Fatih’in topları Fatih’in topları” nidalarıyla… İşte bu videodaki sarhoş tiplemesi oyuna ayrı bir renk katmış.
Oyunda İstanbul tüp geçidinden, Fettullah Gülen’in bedduasından, azınlık tiplemelerinden, bir tinercinin hikayesi üzerinden İstanbul’a göçün yansımalarına ilişkin kadar pek çok sahne var. Bir sabah Haliç kenarından İstanbul’a bakan birinin canlandırıldığı sahnede “Denizde yüzen prezarvatifleri görünce yine dünce gece İstanbul’u becermişler” diyordu. Oyunda bunun gibi pek çok komik ama bir o kadar da acıklı anlar, durumlar yer alıyor.

İstanbul aşığı bir kadın: Theodora
Oyunun en can alıcı sahnelerinden biri de İstanbul aşığı bir kadın olan Bizans kraliçesi Theodora’nın anlatıldığı bölümdü. I. Jüstinyen’in eşi olan Theodora, isyan çıktığında saraydan kaçmak isteyen kocasına yazdığı mektupta öyle cümleler kurmuş ki… Devamını oyunda seyretmenizi öneririm.

Oyun BKM Mutfak Sahne'de
Yazar ve oyuncu Banu Başeren BKM Mutfak’ın kurulduğu yıllarda skeç olarak başlayan Şehr-i Sevda İstanbulum’u genişletmiş ve oyun haline getirmiş. İstanbul’da çeşitli sahnelerde oynadıktan sonra şimdi BKM Mutfak Sahne’de seyirci ile buluşuyor. Eğer siz de bu şehre sevdalı bir İstanbulluysanız oyunu kaçırmayın derim.
Oyuncular: Banu Başeren, Sinem Yener Ekşioğlu, Emre Ertunç
Süre: 1 saat 15 dakika

Osmanlı döneminden kalma bir baruthanenin tiyatro binasına dönüştürülmesiyle hayat bulan Bakırköy Belediye Tiyatroları kaliteli oyun ve oyuncularıyla Türk tiyatrosuna hizmet ediyor. Bahçesindeki asırlık (Mart 1635) sakız ağacını görmeden gitmeyin!

Yunus Emre Kültür Merkezi
Bakırköy Belediye Tiyatrolarının sahnelerini barındıran ve 1699 yılında baruthane olarak inşa edilen Yunus Emre Kültür Merkezi 1991 yılından bu yana perdelerini seyircileri için açıyor. Kültür merkezi içinde Müşfik Kenter ve Turhan Tuzcu’nun adını taşıyan iki sahne yer almaktadır.
Kurulduğu yıllardaki (1991) sanat yönetmeni Zeliha Berksoy’du. 1997 yılında görevi Müşfik Kenter devraldı ve vefatına kadar sürdürdü. Bu yıllar içerisinde Ragıp Savaş, Emre Kınay, Levent Tülek, Alican Yücesoy, Münir Akça gibi önemli oyuncular tiyatronun çeşitli oyunlarında yer aldı. Pek çok oyununu seyrettiğim tiyatronun bahçesinde otururken Haldun Dormen’i görürseniz şaşırmayın.

Özel tiyatroların oyunları da sahneleniyor!
Bakırköy Belediye Tiyatroları bünyesinde yer alan oyunlar dışında başka tiyatroların da oyunları sahneleniyor, yani özel tiyatroları ayağınıza kadar getiriyor. Oyuna gelen seyirciler otoparktan ücretsiz yararlanabilmektedir. Bahçesindeki Mart 1635 yılında dikilen asırlık sakız ağacını görmeden gitmeyin.
Kısacası tiyatro izlemek için tercih edeceğiniz ve oyunlarından keyif alacağınız bir yerdir. Oyundan önce bahçesinde yer alan cafesinde sıcak bir çay içmeyi ihmal etmeyin.

Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy 9. Kısım)
Bilet fiyatları: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL
Otopark: Ücretsiz
Gişe: (0 212) 661 38 94 – 95
Web adresi: bbt.bakirkoy.bel.tr

Asırlık bir ağaç, yapı ve sanat iç içe

Osmanlı döneminden kalma bir baruthanenin tiyatro binasına dönüştürülmesiyle hayat bulan Bakırköy Belediye Tiyatroları kaliteli oyun ve oyuncularıyla Türk tiyatrosuna hizmet ediyor. Bahçesindeki asırlık (Mart 1635) sakız ağacını görmeden gitmeyin!

Yunus Emre Kültür Merkezi
Bakırköy Belediye Tiyatrolarının sahnelerini barındıran ve 1699 yılında baruthane olarak inşa edilen Yunus Emre Kültür Merkezi 1991 yılından bu yana perdelerini seyircileri için açıyor. Kültür merkezi içinde Müşfik Kenter ve Turhan Tuzcu’nun adını taşıyan iki sahne yer almaktadır.
Kurulduğu yıllardaki (1991) sanat yönetmeni Zeliha Berksoy’du. 1997 yılında görevi Müşfik Kenter devraldı ve vefatına kadar sürdürdü. Bu yıllar içerisinde Ragıp Savaş, Emre Kınay, Levent Tülek, Alican Yücesoy, Münir Akça gibi önemli oyuncular tiyatronun çeşitli oyunlarında yer aldı. Pek çok oyununu seyrettiğim tiyatronun bahçesinde otururken Haldun Dormen’i görürseniz şaşırmayın.

Özel tiyatroların oyunları da sahneleniyor!
Bakırköy Belediye Tiyatroları bünyesinde yer alan oyunlar dışında başka tiyatroların da oyunları sahneleniyor, yani özel tiyatroları ayağınıza kadar getiriyor. Oyuna gelen seyirciler otoparktan ücretsiz yararlanabilmektedir. Bahçesindeki Mart 1635 yılında dikilen asırlık sakız ağacını görmeden gitmeyin.
Kısacası tiyatro izlemek için tercih edeceğiniz ve oyunlarından keyif alacağınız bir yerdir. Oyundan önce bahçesinde yer alan cafesinde sıcak bir çay içmeyi ihmal etmeyin.

Yer: Yunus Emre Kültür Merkezi (Ataköy 9. Kısım)
Bilet fiyatları: Tam 6 TL, İndirimli 4 TL
Otopark: Ücretsiz
Gişe: (0 212) 661 38 94 – 95
Web adresi: bbt.bakirkoy.bel.tr

1 Şubat 2014 Cumartesi

İstanbul sahnelerinde az sayıda müzikalden biri olan 2012 yılında Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde yılın en başarılı sahne müziği ödülünü kazanan Külhanbeyli Müzikali, keyifli şarkıları ve hiç eksik olmayan kahkahası dikkat çekiyor.
Bakırköy Belediye Tiyatroları Külhanbeyli Müzikali
Ülkü Ayvaz’ın yazdığı, Kemal Başar’ın yönettiği ve Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahnelenen Külhanbeyli Müzikali bu güne kadar izlediğim en keyifli ve kahkahası hiç eksik olmayan müzikallerin başında geliyor. 60 kişilik dev bir kadronun sahne performansı görülmeye değer.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en tartışmalı dönemlerinden biri olan II. Abdülhamit dönemini tulumbacıların hikayesi üzerinden veren oyunda çürümüş zihniyetin ve vurguncu anlayışın topluma verdiği zararı hissettirmeden ama anlamlı bir şekilde güldürerek anlatıyor.

İyi ve kötü karşı karşıya
İki tulumbacı grubu olan Kadırgalılarla Çeşmemeydanlıların birbirleriyle çekişmesi, birinin devlet tarafını tutması, diğerinin her yangına koşturması, iyi ile kötünün, fırsatçı ile iyi insanın çekişmesini anlatıyor. Hemen hemen her oyunda olduğu gibi bu oyunda da elbette aşk var. Kadırgalı kadın Tulumbacı Deli Behiye (Defne Şener Günay) ile Çeşmemeydanlı Çiroz Ali’nin (Tugay Mercan) imkansız aşkı oyuna renk katıyor.

Oyunda neler var?
Oyunu seyretmek isteyenlerin hevesini kaçırmamak için küçük bir ipucu vermek istiyorum, oyunu seyrettikten sonra aklınızda kalacak tek bir kelime olacak: Sigorta. Elbette telafuzu ile birlikte. Oyunun diğer dikkat çeken iki öğesinden bahsetmek istiyorum, ilki bazı oyuncuların seyirciyle etkileşime geçmesi. Kimi zaman elinde bir kağıtla bir oyuncu seyircilerin içerisine karışıyor kimi zaman da bazı oyuncular sahneyi seyircilerin arasında terk ediyor. Özellikle tulumbacıların ellerinde tulumbalarla seyircilerin arasından geçerek, nara atarak sahneyi terk etmesi çok dikkat çekici.

Osmanlı döneminde rock!
Ayrıca Osmanlının son döneminde geçen bir oyunda bir rock şarkısı eşliğinde tulumbacıların dans etmesi inanılmazdı. Uzun lafın kısası çok keyif aldığım ve sizin de keyif alacağınıza inandığım bu müzikali mutlaka seyretmenizi öneririm.

Yer: Bakırköy Belediye Tiyatroları Yunus Emre Kültür Merkezi Sahnesi
Bilet: Tam 6TL, Öğrenci 4 TL


Müzik, kahkaha ve Külhanbeyli Müzikali

İstanbul sahnelerinde az sayıda müzikalden biri olan 2012 yılında Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde yılın en başarılı sahne müziği ödülünü kazanan Külhanbeyli Müzikali, keyifli şarkıları ve hiç eksik olmayan kahkahası dikkat çekiyor.
Bakırköy Belediye Tiyatroları Külhanbeyli Müzikali
Ülkü Ayvaz’ın yazdığı, Kemal Başar’ın yönettiği ve Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahnelenen Külhanbeyli Müzikali bu güne kadar izlediğim en keyifli ve kahkahası hiç eksik olmayan müzikallerin başında geliyor. 60 kişilik dev bir kadronun sahne performansı görülmeye değer.
Osmanlı İmparatorluğu’nun en tartışmalı dönemlerinden biri olan II. Abdülhamit dönemini tulumbacıların hikayesi üzerinden veren oyunda çürümüş zihniyetin ve vurguncu anlayışın topluma verdiği zararı hissettirmeden ama anlamlı bir şekilde güldürerek anlatıyor.

İyi ve kötü karşı karşıya
İki tulumbacı grubu olan Kadırgalılarla Çeşmemeydanlıların birbirleriyle çekişmesi, birinin devlet tarafını tutması, diğerinin her yangına koşturması, iyi ile kötünün, fırsatçı ile iyi insanın çekişmesini anlatıyor. Hemen hemen her oyunda olduğu gibi bu oyunda da elbette aşk var. Kadırgalı kadın Tulumbacı Deli Behiye (Defne Şener Günay) ile Çeşmemeydanlı Çiroz Ali’nin (Tugay Mercan) imkansız aşkı oyuna renk katıyor.

Oyunda neler var?
Oyunu seyretmek isteyenlerin hevesini kaçırmamak için küçük bir ipucu vermek istiyorum, oyunu seyrettikten sonra aklınızda kalacak tek bir kelime olacak: Sigorta. Elbette telafuzu ile birlikte. Oyunun diğer dikkat çeken iki öğesinden bahsetmek istiyorum, ilki bazı oyuncuların seyirciyle etkileşime geçmesi. Kimi zaman elinde bir kağıtla bir oyuncu seyircilerin içerisine karışıyor kimi zaman da bazı oyuncular sahneyi seyircilerin arasında terk ediyor. Özellikle tulumbacıların ellerinde tulumbalarla seyircilerin arasından geçerek, nara atarak sahneyi terk etmesi çok dikkat çekici.

Osmanlı döneminde rock!
Ayrıca Osmanlının son döneminde geçen bir oyunda bir rock şarkısı eşliğinde tulumbacıların dans etmesi inanılmazdı. Uzun lafın kısası çok keyif aldığım ve sizin de keyif alacağınıza inandığım bu müzikali mutlaka seyretmenizi öneririm.

Yer: Bakırköy Belediye Tiyatroları Yunus Emre Kültür Merkezi Sahnesi
Bilet: Tam 6TL, Öğrenci 4 TL